Birlik ve ilerleme anlamına gelen İttihat ve Terakki’nin kökeni Osmanlı tarihindeki ilk örgütlü modern muhalif girişim olan Jön Türklere dayanmaktadır.

Ziya Paşa, Namık Kemal gibi aydınların başını çektiği bu hareketin amacı Osmanlı Devleti’nin anayasal bir idare ile yönetilmesiydi.

Elbette bu istekleri Padişah Abdülaziz tarafından kabul edilmemiş ve bu kişiler yurt dışına kaçmak zorunda kalmışlardı.

Abdülaziz’in darbeyle ortadan kaldırılmasının ardından anayasal düzene geçiş sözüyle başa geçen II. Abdülhamid, kısa süre sonra tekrar mutlakıyeti tesis edince bu sefer ikinci muhalefet hareketi başlamıştır.

1889'da Askeri Tıbbiye Mektebi'nde İttihad-ı Osmanî Cemiyeti adıyla gizli bir örgüt olarak kurulan bu hareket kısa sürede baskı görmeye başlayınca faaliyetlerine yurt dışında devam etmek zorunda kalmıştır.

Cemiyet, İtalyan Karbonari Mason Teşkilatı'nı örnek alarak hücreler halinde yapılanmıştır. 1899 yılında II. Abdülhamid'in eniştesi ve eski adliye nazırı olan Damat Mahmud Celaleddin Paşa'nın oğulları Lütfullah ve Sabahattin'in kaçarak Avrupa'daki İttihatçılara katılması, cemiyete güç vermiştir.

Abdülhamid düşmanlığı paydasında bir araya gelen cemiyet üyelerinin arasında birçok farklı fraksiyonlardan insanlar bulunuyordu.

Muhalefete güç veren ve onu daha da tehlikeli hale getiren gelişme 1906 yılında yaşanmıştır. Zira bu yılın Eylül ayında Selanik'te ihtilalci bir cemiyet olan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti kurulmuştur.

Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, Doktor Nazım’ın çabaları sonucu merkezi Paris’te bulunan Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti ile 27 Eylül 1907 tarihinde resmen birleşmiştir. Böylece İttihat ve Terakki Cemiyeti kurulmuştur.

Paris, cemiyetin dış merkezi; Selanik ise iç merkezi olarak kabul edilmiştir. Cemiyet ya da muhalifler için en büyük gaflet ise o sırada kendileri gibi Abdülhamid’e muhalefet eden Ermenilerle işbirliği yapmalarıdır.

Zira 1907’de Paris’te yapılan kongreye Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaksutyun) da katılmış ve Abdülhamid’in tahttan indirilmesi için ant içilmiştir.

3 Temmuz 1908 tarihinde Kolağası Resneli Niyazi Bey'in dağa çıkmasıyla başlayan isyan hareketi 23 Temmuz gecesi Yıldız Sarayı’nın telgraf yağmuruna tutulması ile boyut değiştirmiş ve aynı gece tekrar anayasal idareye geçildiği açıklanmıştır.

Böylece İttihat ve Terakki, çetecilik yoluyla yönetimi ele geçiren ilk hareket olarak tarihe geçmiştir.

İttihat ve Terakki, hürriyet, adalet, müsavat (eşitlik), uhuvvet (kardeşlik) sloganıyla başa geçmesine rağmen bu beklentilerin tam aksi yönünde hareketlerde bulunmuştur.

31 Mart İsyanını bahane ederek hiç sevmedikleri II. Abdülhamid’den kurtulan İttihatçılar, bilhassa dış politikada fahiş hatalar yapmışlardır.

Vatan sevgilerini, gerçekçi yaklaşım ve tutarlılıkla destekleyemeyen İttihatçılar, geçmişte birlikte yürüdükleri Ermenilerle de kanlı bıçaklı olmuşlardır.

Trablusgarp ve Balkan Savaşları’ndan gerekli dersleri çıkaramayan İttihatçılar, Cihan Harbine Almanların yanında girmeyi uygun görmüşlerdi.

Nihayetinde 1918’in sonuna gelindiğinde Anadolu dahi işgal edilmeye başlanmıştı. Savaş sonunda Tehcir Kanunu sebebiyle yargılanacaklarını düşünen İttihatçı yönetim ülkeyi terk ederken alt kademede olanlar Mustafa Kemal Paşa liderliğinde Anadolu’da bir direniş başlatmak için harekete geçmişti.

Neticede II. Abdülhamid’in sert ve baskıcı yönetimine karşı farklı kutuplardaki insanların bir araya gelerek yürüttükleri muhalefet hareketi olan İttihat ve Terakki, yakın tarihimize damga vurmuş bir siyasi parti olarak tarihteki yerini almıştır.