Takdir edersiniz ki yaşlı dünyamızda bugüne kadar yüzlerce savaş yaşandı. Bu savaşlarda yüz binlerce insan öldü; milyonlarca insan yaralandı, sakat kaldı. Fakat bugüne kadar gerçekleşen savaşlar, Gazze'de yaşananlarla mukayese bile edilemez.
Çünkü Gazze'de yaşanan bir savaş değil, düpedüz bir soykırımdır. Zira savaşın da bir hukuku ve âhlâkı olur. Savaşta çocuklar öldürülmez, kadınlara ve yaşlılara (genel anlamda sivillere) dokunulmaz. Savaş askerler arasında gerçekleşir. Bunda da orantılı güçler söz konusudur. Savaşta hastanelere ve okullara da dokunulmaz. İnsanların evleri başlarına yıkılmaz. Gazze'de yaşananlara baktığımızda bunun bir savaş olmadığını, soykırım olduğunu açıkça görüyoruz.
Gazze'de yaşanan vahşet ve soykırım, ümmetin öncelikli meselesiyken hiç de oralı olmadıklarını büyük bir üzüntü içerisinde müşahede ettik. Bu, o coğrafyada (genelde Filistin'de, özelde Gazze'de) yeni bir mesele değilse de son birkaç sene içerisinde siyonistler iyice zıvanadan çıktılar. Öyle ki taş taş üzerinde, baş baş üzerinde koymadılar. Alçaklıkta sınır tanımayan, iyice çukurlaşan siyonist Yahudiler 1948’den bu yana yani tam 77 yıldır korkunç bir zulüm ve vahşet siyaseti güdüyorlar. Kendileri dışındakileri insan bile saymıyorlar. Fakat Filistinli kardeşlerimiz de onların baskı politikalarına pabuç bırakmıyorlar. sadece mallarını ve topraklarını değil canlarını bile bu uğurda feda ediyorlar, geri adım atmıyorlar. Haysiyetsiz bir hayat yerine şerefleriyle aslanlar gibi ölmeyi tercih ediyorlar. Müslümanların ilk kıblesini çapulculara bırakmıyorlar, kanlarının son damlasına kadar mücadele ediyorlar. Ölümden korkmuyorlar, şahadet şerbetini kana kana içiyorlar. İşin kolayına kaçarak ve topraklarını bırakıp hicret (göç) etmiyorlar. Tüm dünyanın gözlerinin önünde canlarıyla geleceğe kalacak ve onları cennete taşıyacak kutlu bir destan yazıyorlar.
Mazlum ve mağdur Filistinli kardeşlerimiz İslâm'ın ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa düşmesin diye bunca fedakârlık yaparken biz Müslümanlar hangi ahvâl üzere akşam sabah ediyoruz? Yaptığımız yegâne şey dudak (dil) eyleminden pek de öteye gitmiyor. Sokaklarda, caddelerde protesto eylemleri düzenliyoruz. Soykırımcı siyonistleri lanetliyoruz. İslâm ülkelerinin dişe dokunur, sonuç belirler bir işi yok ne yazık ki. Başta İslâm'ın bugünkü kıblesinin içinde bulunduğu Suudi Arabistan olmak üzere Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Kuveyt, Irak ve İran işin gırgırında. Ne yapıyorsa yine Türkiye yapıyor.
İç cephede sürekli gedik açan bazıları "Yani şimdi bunca ekonomik meselemiz dururken kalkıp da İsrail'le savaşa mı girelim?" dediğini duyar gibiyim. Hepimiz biliyoruz ki savaşı savaşla durdurmak akılcı bir çözüm değildir. Fakat savaşı başlatan ve ısrarla sürdüren İsrail'e karşı caydırıcı olmak için birlik ve beraberlik içerisinde güçlü bir görüntü vermek gerekir. Hür ve tam bağımsız olmak için ümmetin beraber hareket etmesi lâzım.
ABD, Batı ve İsrail zulmü karşısında Müslümanlar olarak neler yapabiliriz?
Gazze'de yaşanan acıları dindirmek için ümmetin bir ferdi olarak yapacağımız çok iş var. Yani "Ben bir fert olarak ne yapabilirim?" deyip bir kenara çekilemeyiz. Gazze için yapabileceklerimiz ve sorumluluklarımız, imkânlarımızda ilgili ve ilişkilidir. Bir siyasetçiyle, bir ev hanımının, bir zenginle, bir fakirin sorumlulukları aynı değildir. Herkes imkânları ölçüsünde sorumludur. Bunun ölçüsü (miktarı) ancak vicdan terazisiyle ölçülür.
Başta siyonistler olmak üzere, İslâm düşmanlarını ayakta tutan maddi imkânlarıdır. Zira dünyada ticaret onların adeta tekelindedir. Onları buradan vurabiliriz. Bununla ilgili akla boykot geliyor haliyle. Fakat sadece İsrail kökenli malları boykot etmek yetmez. İsrail'i şımartan ve ona daima destek veren (tabir caizse savaş sponsoru olan) ABD ve AB ülkelerini de boykot etmeliyiz. Hatta bizden görünen, fakat hiçbir zaman bizden olmayan Arabistan gibi ülkeleri de boykot etmeliyiz. Çünkü İsrail'e sınırsız destek veren ABD'nin baş sponsoru da, koltuklarını korumak için ona her yıl milyarlarca dolar diyet ödeyen bu Arabistan ve türevi sözde Müslüman ülkelerdir. Bir süre de olsa Arabistan'a akıttığımız para musluklarını da kapatalım. Omurgasızlıklarının bedellerini onlara da misliyle ödetelim. Örnek vermek gerekirse en basitinden bir süre de olsa umreye gitmeyebiliriz. Böylelikle onlara yanlış içerisinde olduklarını yüksek sesle ve kararlılıkla haykıralım. Belki biraz dik dururlar.