Eyüpspor maçında tribünleri dolduran, takımını bir an olsun yalnız bırakmayan tüm Trabzonspor taraftarlarına binlerce teşekkür… Demek ki yarışın içinde olursan, tribünler de nefes alıyor, bordo-mavi renkler yeniden canlanıyor. İşte o ruhu görmek güzeldi. Çünkü Trabzonspor taraftarı, sahadaki mücadeleye inandığında stadı bir anda bayram yerine çevirmesini en iyi bilen taraftardır.

Maçın ilk dakikalarından itibaren rakip sahada yapılan önde baskı, golün sinyalini veriyordu. Nitekim 12. dakikada Augusto’nun attığı gol, tam da bu presin ödülüydü. Trabzonspor, oyunu rakip alanda oynamak istedi ve zaman zaman bunu da başarıyla gerçekleştirdi. Ancak gol sonrası bir duraksama, bir bocalama dönemi başladı. Bordo-mavililer topu ayağında tutamadı, pas bağlantıları koptu, oyun akmadı. Bu sırada sahneye kaleci Onana çıktı. Öyle bir soğukkanlılıkla durdu ki, adeta devleşti. Önce Serdar Gürler’e, ardından Yalçın’a gol izni vermedi. İlk 45 dakikanın özeti aslında çok netti:

İkinci yarıda ise Trabzonspor oyunu tamamen rakip sahaya yıktı. Aradığı ikinci golü de DNA’sına uygun bir şekilde buldu. Oulai, hem mücadele azmiyle hem de inadıyla tribünleri ayağa kaldıran bir gole imza attı. Düştü, kalktı, yılmadı; topu orta sahadan taşıdı ve son vuruşla ağları havalandırdı. O an stat adeta patladı… Ama gerçekleri de görmezden gelmeyelim…

Trabzonspor kötü oynarken kazandı. Bu tarz futbol anlayışıyla zirveye oynamak, şampiyonluk kovalamak zor. Skor kimseyi aldatmasın. Kara bulutlar hâlâ dağılmış değil. Bu takımın yeniden havaya girmesi, temposunu bulması şart. Çünkü önümüzdeki hafta İstanbul’da Galatasaray karşısında böyle bir oyunla sahaya çıkarsan, sonuç çok farklı olur. Kazandığına sevinelim, ama oynanan futbolun Trabzonspor’a yakışmadığını da kabul edelim. Trabzonspor büyüktür; büyüklüğüne yakışan futbolu da sahada görmek isteriz.