Yakın zamanda en çok konuşulan konulardan biri Yapay Zekâ. Haberlere bakarken karşıma şu başlık çıktı; “Yapay zekâ artık duyguları anlayabiliyor. ”Gerçekten anlayabilir mi? Çünkü bir şeyi bilmekle onu hissetmek arasında büyük fark var.

Yapay zekâyı yaratan, doğal zekâ yani insan zekâsıdır.

Yapay zekâ, uzun zamandır hayatımıza girmeye başladı.

Bugün yapay zekâ neredeyse her yerde.

Alışverişte, hastanelerde, bankalarda, iletişimde, hatta şarkılarda-şiirlerde bile…

Yapay zekâ milyonlarca yazıyı analiz eder, kelimeleri ustaca birleştirir, arşivler.

Ama o kelimelerin arkasında “ben bunu yaşadım” diyebilen biri yoktur.

Bir bebeğin gülüşünü görünce gözleri dolan birini, bir algoritma anlayabilir mi?

O anın anlamı dijital verilerde değil; insanın kalbinde, ruhunda gizlidir.

Doğal zekâ, “yani bizimki” kusurludur.

Bazen yanılırız, duygularımıza kapılırız, aceleci davranırız, hata yaparız.

Ama tam da bu yüzden canlıyız.

Yapay zekâ mükemmel hesaplar yapar, ama bunların neden doğru olduğunu hissedemez.

Yapay zekâ belki tarifi kusursuz daha düzgün bir kek yapar,

Ama asla anne kekinden daha güzel yapamaz.

Annemizin o kekin üzerine serptiği sevgiyi formüle dökemez. Çünkü sevginin formülü yoktur

O kekte sadece un, yumurta, şeker… değil; içinde anılar, sabır, sevgi, yaşam vardır.

Yapay zekâ; Shakespeare‘in “Sevgi gözle değil, kalple görülür” derken ne hissettiğini bilemez.

Ama Shakespeare’in tüm eserlerini ezbere bilir.

Hatta onun tarzında yeni Soneler yazar ama anlayamaz.

Bilmek başka, yazmak başka, anlamak başkadır.

Çünkü anlamak, sadece kelimeleri çözmek değil; o kelimelerin kalbimize dokunduğu yeri bulmaktır

O satırları yazan sistemin kalbi yok.

Duygularına göre atan Nabzı bile yok.!

Bir makinenin hisleri olur mu? Tabi ki olmaz.

Yapay zekâ bu duyguyu taklit edebilir, ama asla hissedemez.

Yapay zekâ, insan sevgisini ve duygusunu asla yakalayamaz.

Tıpkı bir robotun müzik çalabileceği ama müziğin verdiği duyguya göre dans edemeyeceği gibi...

İnsanın sevgisi çoğu zaman mantığa sığmaz.

Kimi zaman en yanlış zamanda, en yanlış kişiye aşık olur, sever.

Bir algoritma bu “mantıksız güzelliği” çözemez.

Yani, Sevgi algoritmaya sığmaz.

Çünkü sevgi bir denklem değil; bir duygudur.

Ve ne mutlu ki, yapay zekâ henüz “duygulu” olmayı öğrenemedi.

Düşünün: Eğer bir gün yapay zekâ size “Seni seviyorum” derse, ne kadar inanırsınız?

Belki de en dürüst cevabı yine o verir:

“Topladığım verilere göre seni seviyorum.” der.

Ne kadar romantik(!) cevap değil mi?

Yapay zekâ hata yapmaz, unutmaz, yorulmaz.

Biz insanlar ise hepsini yaparız.

Ama işte güzellik burada başlar.

Çünkü insanın kusurları güzelliğidir.

Bir ressamın elinin titremesi tabloya ruh katar,

Bir yazarın hatası bile samimiyetin izidir.

Doğal zekâ kusurlarından ışık sızdırır;

Yapay zekâ ise mükemmel görünmeye çalışırken o ışığı kaçırır.

Elbette yapay zekâ gelişmeye devam edecek.

Yüz ifadelerimizden, gözlerimizden düşüncelerimizi okuyacak, ses tonumuzdan duygularımızı analiz edecek.

Ama ne kadar ilerlersede, bir şey eksik kalacak:

“Neden hissettiğimizi” asla anlayamayacak.

Çünkü hissetmek beynin değil, kalbin işidir..

Ve biz henüz kalbin formülünü yazamadık.

Belki de bu formülü asla yazmamak gerekiyor.

Yapay zekâ bizim yansımamız olabilir,

Ama bizim gölgemiz değildir.

Çünkü gölge, ışık ister…

Ve o ışık hâlâ insanın kendinde mevcuttur.

Yapay zekâ bize yardımcı olabilir, bilgi getirebilir.

Ama üzüldüğümüzde bize teselli veremez.

Mantık yürüten birşeyler yazar ama gözyaşımızı silemez.

Çünkü sevgi, veriyle değil, var olmakla ilgilidir.

Belki de bu yüzden “İnsan Zekâsı” hâlâ en doğal mucizedir.

Çünkü içinde hem akıl vardır hem kalp...

Ve kalp, hiçbir algoritmanın anlayamayacağı bir dili konuşur: yani “Sevgi dilini”

Yapay Zekâ Çok Şey Bilir, Ama Sevmeyi Bilmez

“Çünkü kalbin formülü hala yazılamadı.”

Yapay Zekâ mı, Doğal Zekâ mı diye sorarsanız

Sonuçta; “Kalbi Olmayanın Zekâsı Eksiktir.”

Kalp kimdeyse O zeki ve güçlüdür.!