Bu hafta ne yazsam diye düşünürken bir intihar vakası daha düştü önüme. Yine bir ocak söndü, yine büyük bir acıyla kavruldu yürekler, yine bir hayal, yine bir ömür sonlandı bile bile.

Geçen zamana bakınca maalesef sıklıkla duyuyoruz artık bu intihar haberlerini. Özellikle dünyayı sarsan korona virüsü sonrası bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Hiçbir şeyin eski tadı neşesi kalmadı.

Belki de o virüsü çıkaranların bir amacı da buydu. Başarılı da oldular. Dünyanın düzeni bozuldu. Toplumun huzuru kaçtı. Endişe, gelecek kaygısı ve korku her an akıllarda kaldı. Hastalık, salgın bitti ama yaşattıkları ve kalıntıları hep içimizde kaldı. Şimdi de sırada başka salgınlar var.

Haberlerde neredeyse her gün intihar edenleri duyuyoruz. Ne büyük bir çaresizlik ki o çaresizlikle baş başa kalıp bu yolu seçenler. Allah savaşta bile düşmanımızın başına dahi vermesin. Kolay mı cana kıymak, kendi canını yok saymak?

Hiç kolay değil elbette, o psikolojiyi  belki de yaşamın kıyısından ancak dönenler anlar. Son zamanlarda sıklıkla duyduğumuz bu haberlerin temelinde birçok etken var. İntihar edenleri bu yola iten çok değişik faktörler var.

Daha çok maddi konular son zamanlarda ön planda olsa da daha değişik nedenler de görülebiliyor intihar etme sebepleri arasında. Gittikçe ağırlaşan hayatın zorlukları bu yolda olanların en başta yaşama sevincini elinden alıyor.

Yaşamak için sayısız neden varken neden bu yola başvurur insanlar? Neden hayatı bu kadar zorlaştırır, çekilmez bir hale sokarinsanoğlu? Aşk acısı çekenler, evladından, eşinden, anasından ve babasından ayrı kalanlar.

Boş heveslerle dolu bu dünyada yaşamın kaynağı önce sevgi ve saygıdan  geçiyor. Ne çok kin güttük dünyalık bu hevesler uğruna birbirimize. Oysa yaşamın kıymetini anlamak için hayatı daha çok kolaylaştırmak güzelleştirmek için de birçok neden yok mu önümüzde?

Yaşanılan zamanın kıymetini, özgürlüğün tadını, hayatın anlamını  daha iyi bilmek için ille de bir kader mahkûmuna mı sormak gerek? Boş ve gereksiz detaylara takılıp neden oyalanır bu yoldakiler. Hayata çok da derin anlamlar yüklememek gerek. Özü yaşamak, anı yaşamak fakat duyarlı ve planlı yaşamak gerekmez mi?

Belki de etrafımızda birçok ruhsal bunalıma girenler, bu acı yola yönelenler vardır. Dinleyelim, anlayalım,  sarılalım,sevelim, sevilelim,  yardım edelim, çözüm bulalım, yol gösterelim, kıymet bilelim;  değer verelim, selam verelim, küsmeyelim, darılmayalım ve öfkelenmeyelim. En azından bunları elimizden geldiğince yapmaya çalışalım olmaz mı?

Kısacası yaşamın,yaşamanın kıymetini bilelim,  bildirelim. Mutlu olmak ve yaşamak herkesin hakkıdır. Bu yolda benim formülüm şöyle; çalış, şükret, sabret ve dua et.

Sözlerime son verirken, vicdanı ve imkânı olanlar için her yazımda hatırlatıyorum, deprem ve deprem bölgesindekileri ne olur unutmayın, her daim hatırlayın. Gazze’de de soykırım var, unutma, unutturma! Sağlıcakla kalın.