Trabzon,  çok farklı bir şehirdir. “Milliyetçilik” dedin mi, “Vatan”, “Bayrak”, “Asker” dedin mi bizde akan sular durur. PKK ile girilen çatışmada bile mermisi biten polise mermi tedarik eden bir milletiz.
Buralarda devlet terörist kovalarken, askere bir şey olmasın diye askerden önce davranan bir milletiz. Hiç şüphe yok ki kimse bizim milliyetçiliğimizi, vatan ve asker sevgimizi sorgulayamaz! Öyle bir milletiz ki, her zaman her yerde her türlü askerinin, polisinin, güvenlik güçlerinin karşısında değil, yanında oluruz.
Böyle bir insanın olduğu yerde maalesef dün gece asker ile Uzungöl halkı karşı karşıya getirildi. Hayatında ilk kez biber gazı ve TOMA ile karşılaşanlar oldu. İnsanlara TOMA’dan su sıkıldı, içerisinde kadınların da olduğu bu insanlara biber gazı kullanıldı.
Gece yarısından itibaren telefonum çalmaya başladı. Videolar, fotoğraflar haberler peşi sıra geldi. Savaşa bile giden savaş muhabirlerimiz varken, Çaykara’dan yukarı basın mensubu arkadaşlarımız sokulmadı!
Of’tan yukarı çıkarken bile birçok çevirme ve kontrol noktasında giden arkadaşlarımız da bekletildi. Burada bir parantez açarak şunu sormak istiyorum. İki hafta sonra, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günümüzü, utanmadan, çekinmeden, sıkılmadan yine aynı gazetecilere zorluk çıkaran, bölgeye sokmak istemeyenler nasıl kutlayacak? Ya da kutlayabilecek mi?
Yıkım konusunu defalarca yazdım, yine de yazacağım. Yapılanlar her iki tarafça da yanlıştır. Hem yapıları “yapan” tarafından, hem de “yıkan” tarafından da yapılanlar asla doğru değildir. Fakat; Uzungöl’de yıllardan beri bir imar sorunu olduğu ve bu sorunun yıkmakla çözülemeyeceği de gün gibi bir gerçektir!
Her türlü vergisini veren, devletine ve devlet büyüklerine karşı asla saygıda kusur etmeyen, iktidarını da yıllardır büyük bir farkla destekleyen bu halka yapılanlar bence “zulümdür”, çok yanlıştır! Yıllardır orada yaşayanlara örnek bir proje göstermeyen, orada yaşayanlarına imar izni vermeyen devlet yetkilileri bence burada büyük bir yanlışın içerisindedir.
Önce “imar affı” denilip, sonra ilgili kayıt belgeleri alanların parasını aldıktan sonra evlerini, yaylalarını yıkmak, bence burada farklı bir durumdur. Düzköy’den Uzungöl’e bölgede ne kadar “kaçak” ve “imara aykırı” ev varsa, yıkmadan önce bir kere değil, bin kere daha düşünülmesi gerekiyor!
Yıkılan yapıları belki devlet telâfi eder, fakat buralarda yapılan bu iş esnasında kırılan gönülleri kimse yapamaz, onaramaz!  % 64 ile seçim kazanılan yerde bu durumun yaşanılması bana acı veriyor! Yani her çözüm bitti de iş yıkıma mı geldi! Yok mu bunun başka çaresi?
Yazdım, yine yazıyorum ve yazacağım da. Ne olur bu milleti sevdiklerine karşı küstürmeyin. Başka bir çözümünü bulun ama yıkmayın! Bir cam bardağı kırdıktan sonra belki bütün parçalarını yeniden toplayıp birleştirip o bardağı yeniden oluşturabilirsiniz, ama kırık izini yok edemezsiniz!
En alt kademeden, en tepe noktasına kadar ilgili bütün mercilerin yeniden düşünmesi gerek. Özellikle siyasi mekanizmanın bu işi çözmesi gerek. Kapanmaz yaralar açmayın gönüllerde! Yok, ille de yıkmak kesin çözüm olacaksa yıkın o zaman, kökünü kurutun!