Rusya Devlet Başkanı Vladimir Vladimiroviç Putin’in meşhur bir lafı vardır.

“Teröristleri affetmek Tanrı’nın işi, benim işim onları O’na göndermek”

Ne güzel demiş.

Türkiye’de onu yapmıştır.

45 yıldır PKK ve öncesinde diğer terör örgütleriyle yıllarca mücadele eden Türkiye sonunda onları Allah’a yollamıştır.

Allah affetsin dedi.

Bugün de PKK terör örgütüyle ilgili de aynısı yapıldı.

Türkiye teröristlerle masaya oturmamış onları affetmemiştir.

İmralı’dakini de affetmemiştir, affetmeyecektir.

O’nun da takdiri yüce Allah’a kalmıştır.

Af mı eder, 7 kat cehennemin dibine mi gömer o Allah’ın bileceği iştir.

Evet, Türkiye, yaklaşık yarım asırdır bölücü terör örgütlerine karşı verdiği zorlu mücadelede kararlılığını hiçbir zaman yitirmemiştir.

Bu mücadelenin merkezinde yalnızca sınır içindeki operasyonlar değil, aynı zamanda uluslararası platformda teröre karşı yürütülen siyasi, diplomatik ve istihbarı çalışmalar da yer almıştır.

Bu kapsamda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde yürütülen terörle mücadele politikası, devletin “teröristlerle masaya oturmama, affetmeme” kararlılığını açıkça ortaya koymuştur.

Vladimir Putin’in meşhur sözü olan Teröristleri affetmek Tanrı’nın işi, benim işim onları O’na göndermek ifadesi, devletlerin terörle mücadelesindeki sert tutumunu veciz bir şekilde özetlemektedir.

Türkiye bu anlayışı yıllardır fiilen uygulamaktadır.

Affedici değil, hesap soran bir devlet refleksiyle hareket etmektedir.

Özellikle 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra FETÖ’ye, sınır ötesi operasyonlarla Suriye ve Irak kuzeyindeki PKK hedeflerine yönelik kararlı operasyonlarla Türkiye, sadece söylemde değil eylemde de bu anlayışı sürdürmektedir.

Türkiye’nin tavizsiz tutumu, “teröristle müzakere edilmez, mücadele edilir” prensibinin canlı bir örneğidir.

İmralı’da cezasını çeken terör örgütü elebaşı da dahil olmak üzere hiçbir terörist, Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından affedilmemiştir ve affedilmeyecektir.

Affetmek ilahi bir makamın işidir, devletin görevi adaletin tesisidir.

Bugün geldiğimiz noktada PKK ve türevlerinin ülke içinde neredeyse tamamen etkisiz hale getirilmiş olması, bu uzun ve zorlu mücadelenin meyvesidir.

Terör örgütlerinin sosyal tabanı çökertilmiş, lojistik ve finans kaynakları kurutulmuş, dağ kadroları ciddi oranda azaltılmıştır.

Türkiye, terörü kaynağında kurutma stratejisi ile sınır ötesi harekâtlarını meşru müdafaa hakkı çerçevesinde gerçekleştirmiştir.

Bu operasyonlarla sadece ülke güvenliği değil, bölge halklarının huzuru da sağlanmıştır.

Bu mücadelede verilen şehitlerin, harcanan emeklerin ve devletin kararlılığının neticesinde artık Türkiye, terörle yaşamaya mahkûm bir ülke değildir.

Artık terör örgütleri, sınır içinde değil dağlarda ve mağaralarda saklanmak zorundadır. Türkiye, terörü artık sınır ötesinde karşılamakta; kendi topraklarını terörden büyük ölçüde arındırmış bir ülke konumundadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da defalarca ifade ettiği gibi, “Bir gece ansızın gelebiliriz” sözü artık bir tehdit değil, fiilen uygulanan bir stratejidir.

Devlet, affetmez; adaleti sağlar.

Teröristlerin affı yalnızca Allah’a aittir.

Onları affeder mi, yoksa azabıyla mı yüzleştirir, bu O’nun takdiridir.

Ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendi üzerine düşeni yapmış, yapmaktadır ve yapmaya da devam edecektir.

Sonuç olarak;

Türkiye’nin terörle mücadelesi sadece bir güvenlik meselesi değil, aynı zamanda bir egemenlik ve istiklal meselesidir.

Devletin teröre karşı duruşu, bir milletin geleceğini koruma iradesidir.

Bu irade, dün olduğu gibi bugün de dimdik ayaktadır.