Araf’tasındır artık; Ne gitmişsin, ne kalmışsın. İşte o an anlarsın... Solmak, bitmek değil… Yeniden doğmanın en güzel hâlidir.

Kasım… Sessizliğin en derin hâlidir. Sanki doğa, konuşmayı bırakır da dinlemeye başlar. Rüzgâr, caddelerin arasında dolaşırken bir hikâye anlatır gibidir; belki geçmiş bir aşkın, belki yarım kalmış bir hayalin hikâyesini…

Kasım… Ömrümüzün en hüzünlü sayfası, rüzgârın en derin nefesidir. Sanki zaman bu ayda biraz yavaşlar, biraz susar, biraz düşünür. Bir yaprak, düşerken bile sessiz bir zarafet taşır. Toprağa dokunmadan hemen önce havada kısa bir dans eder; işte o dans yaşamın en ince çizgisidir; gidişle kalışın, hüzünle huzurun buluştuğu…

Gökyüzü soluktur ama içinde derin bir anlam vardır. Güneş artık ısıtmaz, yalnızca hatırlatır. Her sabah bir vedanın sabahıdır Kasım’da ama aynı zaman da her gün yeni bir kabullenişin doğumudur…

Yeşil yavaşça sarıya, sarı turuncuya, turuncu kızıla dönüşür.
Tıpkı insan gibi… Her yaş, her deneyim bir renktir aslında…
Bir ağaç, yaprağını kaybederken bile köklerinden umut üretir.
Belki de bu yüzden en derin cümleler, en hüzünlü şarkılar, en anlamlı resimler hep kasımda doğar…

Pencereden dışarı baktığında yağmurun cama vuruşunda bile bir melodi vardır artık. O melodi, kalbinin unuttuğunu sandığın duyguları yavaşça uyandırır. Bir mektubun kenarına karalanmış cümleleri hatırlarsın, yıllar önce dinlediğin bir şarkının nakaratını…

Kasım, hatırlatır…

Unuttuklarını…

Unuttum sandıklarını...

Bu ay, insanın kendiyle yüzleşme ayıdır da biraz. Çünkü doğa soyunur; sen de içindeki fazlalıkları çıkarırsın. Gülüşlerinin ardına gizlediğin kırıklıklar, bir bir yüzeye çıkar. Ama Kasım, insana ağlamanın bile bir arınma olduğunu öğretir.

Ve bir sabah…
Soğuk bir rüzgâr yanağını okşar, gökyüzü griyle mavi arasında salınır.
Birden anlarsın: Hüzün bile yaşamanın bir parçasıdır.
Kasım; seni üzmek için değil, hatırlatmak için gelir,
Geçmişin, sevginin ve yalnızlığın senden bir parça olduğunu…

Ve biz her Kasımda biraz daha insan oluruz.
Biraz daha susar, biraz daha hissederiz.
Çünkü anlarız ki;
rüzgârın dokunuşu bile bir şiirdir,
yağmurun sesi bir dua,
bir yaprağın düşüşü ise yaşamın en zarif kelimesidir.

Kasım bize anlatır:
Hiçbir şey sonsuza kadar kalmaz,
ama hiçbir güzellik de yok olmaz.
Her renk solsa da anlamı kalır,
her veda bir gün bir başlangıca dönüşür.

Belki de bu yüzden Kasım, hüzün değil bilgeliktir.
Bir vedanın içinde saklı bir umut gibidir.
Bize kaybetmeyi değil, kabullenmeyi öğretir;
susarak da anlatabileceğimizi hatırlatır.

Ve sonunda…
Soğuyan bir günün akşamında gökyüzüne baktığında,
bir an durup şunu hissedersin:
Zaman geçiyor ama izler kalıyor.
Bir yaprağın düşüşü kadar sessiz,
bir kalbin çarpışı kadar gerçek…

Ve Kasım…
O aynaya bakan her yüreğin içinde yankılanan fısıltıdır.
Araf’tasındır artık;
Ne gitmişsin, ne kalmışsın.
Ne tam hüzün ne tam huzur.

İşte o an anlarsın...
Solmak, bitmek değil…
Yeniden doğmanın en güzel hâlidir.