Trabzonspor pandemi süresini atlatırken bir anda UEFA’dan gelen Avrupa’dan bir yıllık ceza ile şok oldu. Bu konu iyi araştırılsa bu işin arkasında kim ya da kimlerin olduğunu bulursunuz. Trabzonspor Avrupa’ya gidemezse o hakları ikinci olan takım kullanacaktır. Galatasaray bu işi şansa bırakmıyor. Demek ki Trabzonspor’un şampiyon olacağına onlar da inanıyor.
 
BU İŞ KAYIKÇI KAVGASI DEĞİL TRABZONSPOR'UN GELECEĞİ

Trabzonspor İbrahim Hacıosmanoğlu’ndan başlayarak Muharrem Usta’yla devam eden büyük borçlanmalara girdi. Adeta kulübün gelecek on yılı ipotek altına alındı. Ahmet Ağaoğlu döneminde finansal düzenlemelerle gelir-gider dengesi sağlanmaya çalışıldı.
 
Ahmet Ağaoğlu yönetimi seçildiği genel kurulda bir önceki Muharrem Usta yönetimi ibra edilirken salonu terk etti. Ret yani ibra edilmemesi yönünde oy kullanmadı. Daha sonra yapılan incelemelerde 55 milyonluk Muharrem Usta’nın alacağını ödemeyeceğini söyledi ve kayıtlardan çıkardı. Tabi doğru bir davranış değildi. Mevcut yönetim seçildiği genel kurulda geçmiş dönem harcamalarının incelenmesi adına bir karar aldırmış olsaydı bugün bu keyfilik yaşanmamış olacaktı.
 
Muharrem Usta yaptığı açıklama da “Madem yönetim beni suçluyor niye gene kapıya dayandılar ne olur bize destek ol çözelim bu işi diye. Kulüpten alacağımı kasıtlı olarak sildiler bunu da UEFA yakalamış ve cezayı vermiş. Burada yapılan iş kasıt ve UEFA’yı yanıltmak. UEFA cezayı kulübe kesti. Bunların hırsları işi bu hale getirdi. Her zor durumda kaldıklarında Muharrem Usta’yı suçlamasınlar. Biraz gerçekçi olsunlar sonuçta Muharrem Usta’nın da bu kulübe hizmeti oldu” dedi.
 
Muharrem Usta döneminde yapılan bonuslu sözleşmelerle kulüp adeta futbolcuların esareti altına girdi. Özellikle Burak ile yapılan sözleşme metninin dünyada emsali yoktur. Belki Muharrem Usta’nın parası vardı. Ancak Futbol yönetimi kulübün iflası oldu. Son genel kurulda zaten kimse aday çıkamaz diye yapılmıştı. Ama evdeki hesap çarşıya uymayınca seçim kaybedilmişti.
 
Şimdi gelinen noktada mevcut yönetim geçmiş hatasını da kabul ederek Muharrem Usta ile uzlaşmalıdır. Muharrem Usta da her ne kadar bu yönetime kızgın ve kırgın olsa da Trabzonspor sevgisiyle sağduyulu davranacağına inanıyorum. Trabzonspor'un cezasının kalkması için istenilen muvafakatnameyi verecektir. Aksi bir durumun neler getireceğini kimse görmek istemez.
 
Trabzonspor’un 19 Mayıs’ta olması gereken mali tablosu 29 Mayıs’ta olmuş. Bundan Trabzonspor yönetiminin de haberi yok. Bunlar muhasebecilerin, profesyonellerin işi. Başkan, yöneticiler dahil bilanço okuması gibi bir durum olamaz. Bu bilançolar teknik bir konudur.
 
Söz konusu Trabzonspor ise herkes ortak, birlikte hareket etmelidir. Maçlar başlamadan Muharrem Usta gerçek Trabzonspor’luğunu gösterirken mevcut yönetim eski başkanına gerekli saygıyı ortaya koymalıdır. Sulh içinde bu iş biran çözülmeli. Trabzonspor ellerini ovuşturmuş, bekleyen düşmanlarına fırsat vermemelidir. Bu iş kayıkçı kavgası değil, Trabzonspor’un geleceğidir. Herkes akıllı olsun.
 
KARAKAŞ’IN BAHÇESİ VE SOKAK FUTBOLU
 
Hep deriz ya Trabzon futbolun beşiğidir. Brezilya ne ise futbolda Trabzon, Küba boksta dünyada ön planda ise Trabzon'da aynı olmalıdır.. Bunlar hep sözde kaldı. Trabzon'da sokak futbolu bitince futbol da yavaş yavaş perdeyi indirmeye başladı. Bunun sebebi betonlaşma. Bizim İncirlik Mahallesi’nde ‘KARAKAŞ’IN BAHÇESİ’ vardı. Bu mahallenin gençleri (Bizler) Karakaşın bahçesinde toplanıp kendi aramızda futbol oynardık. Mahalleler arası deplasmanlı maçlar yapardık. Yenimahalle, Tepe ve Toklu eski adı Ballıca'ya giderdik. Mahallemizin büyüğü Akçaabat Sebat Gençlik’te oynayan ve şu anda İstanbul’da yaşamını sürdüren Adnan Lermi ağabeyimiz bizleri toplardı, Toklu (Ballıca'ya) getirip burada maç yaptırırdı. Hafta sonu Ballıcalı çocuklar bizim mahalleye gelip Karakaş’ın bahçesinde rövanş maçını oynardık. Bir tek bu mahalle ile kalmazdık.
 
İncirlik Mahallesi Tepe ve Yenimahalle arasında olduğu için aramızda fazla bir mesafe yoktu. Hep içi içe olmamıza rağmen hem Tepe hem de Yenimahalleli arkadaşlarımızla deplasman gibi mahalleler arası maçlar oynardık. Mahallemizin kalecisi Yunus Erbay'dı. Ondan başka kaleye kimse geçmezdi. Yunus Erbay maç oynamadığımız zaman eşofmanlarını giyer mahalledeki arkadaşlarımız Karakaş’ın Bahçesinde ona şut çekerdi. O da toplara atlardı (Resimde Yunus Erbay'ın topa atlarken ki hali gözüküyor). Rahmetli Barış Manço hayranı idi. Barış Manco'nun taklidini bire bir yapardı. Bütün şarkılarını söyler bizlere mini konser verirdi.
 
Karakaş’ın bahçesinde futbol dışında arazinin sahibi Allah rahmet eylesin Selvinaz Teyze bahçeye diktiği mısır, salatalık, domatesleri korka korka koparıp yerdik. Annelerimiz bahçede kazanda çamaşır kaynatmak için yer ateşi yakardı. Biz de bu ateşin közüne kopardığımız mısırları soyup kızartıp pişirip yerdik. Kışın hele bir de kar yağdı mı değmeyin keyfimize, kar ile kaplı olan bahçede karalahanaları koparıp kofilerin kabuklarını dişimizle soyup yerdik.
 
Mahallemizin büyüğü İlhan Hardaloğlu abimiz karda kaplama yapar ayva ağacının altında saatlerce kar yağışı altında bekler Saka, Bozbakan, Karatavuk tutardı. Mahalledeki arkadaşlarımız kuşlastik diğer adı sapanla kuş vururdular. Karakaşın bahçesinde çocukluğumuzda misket emenalık, vodukeşme, çelik çomak, kukku, mendil kapmaca, birdirbir ve uzun eşek oynardık.
 
Karakaş’ın bahçesi dendi mi yaz kış çocukluğumuz buralarda geçerdi. Ya da şu anda bir hiç uğruna yıkılan Yavuz Selim futbol sahasına çıkar burada top oynardık. Bizim oralarda sokak futbolu yaygındı. Resme soldan baktığımızda küçük kulübenin görüldüğü yerde hem ev hem de bahçe vardı. Burası Kaptan Halit Reis otururdu. Fırıncı Osman Okumuş'un evi, yanında Alaattin ve Sabri Kurt'un babaannelerinin evi, Bekçi Yılmaz'ın evi, Rahmetli şoför Mustafa ve Fezilet Teyze'nin evi, Rahmetli Gogan Ali Mustafa aganın evi görülüyor. Önündeki boş arazi ise Karakaşın bahçesi şimdi beton yığınlarla doldu. Bırakın futbol oynamayı nefes almaya yer bile kalmadı.
 
AHMET SUAT ÖZYAZICI STADI
 
Trabzonspor’da 4 Lig şampiyonluğu ve çok sayıda Cumhurbaşkanlık, Başbakanlık ve Türkiye Kupası kazanan efsane Teknik Direktör Ahmet Suat Özyazıcı’nın ismi Trabzonspor Tesisler Yolu üzerinde bulunan stada verildi. Bu stadın sorumlusu eski amatör futbolculardan Bayram Altun.

Trabzon Gençlik ve Spor İl Hizmetleri’nde görev yapan Bayram Altun, futbol insanı Ahmet Suat Özyazıcı için kollarını sıvadı ve efsane teknik adamının kazandığı kupalarını fotoğraflarını ve başarılarını bir panoda toplayıp Ahmet Suat Özyazıcı Stadı’na asarak önemli bir güzelliği yerine getirdi. Bayram Altun, efsane Teknik Direktör Ahmet Suat Özyazıcı’yı Karayolları altındaki sahaya davet ederek hatıra fotoğrafı çekilmesini istiyor. Teşekkürler Bayram Altun.
 
FAROZ'DA ŞAMPİYONLUK HAVASI
 
Trabzonspor'un kazandığı şampiyonluklar öncesi ve sonrasında Bordo-Mavili takıma hem saha içinde hem de saha dışında büyük destek veren Farozlu taraftarlar, Cuma günü başlayacak lig maçları öncesinde mahallelerini erken süslediler.
 
1970'li yılların ikinci yarısında Ligde fırtına gibi esen Bordo-Mavili takımı içeride ve dışarıdaki maçlarda takip ederek tribün desteği veren Faroz Mahallesi sakinleri son 8 maç sonunda Trabzonspor'un şampiyonluğu kazanacaklarına inanıyor. 7'den 70'e, kadın, erkek, çoluk çocuk, genç, yaşlı mahalleliler, hakem hataları olmadığı takdirde 37 yıl sonra şampiyonluğun geleceğini ve Trabzonspor'a çok yakışacağını dile getiriyorlar.
 
SPOR TOTA BAL LİGİ NEDEN VAR?
 
Türkiye Futbol Federasyonu arşivlerine baktığımızda 10 sezondur oynanan BAL ligi ortalama 12 Grup’ta 13 takım ile oynanan bir lig olmuştur. Lig statüsünü incelediğimizde Spor Toto BAL’ı illere verilen takım kontenjanları ile bu takımların oluşumunda çeşitli yaş kategorisi zorunluluğu bulunmaktadır. Yani bu statü ile illerinde birinci olan takımlar zorunlu olarak bu lige katılmışlardır. Lige katılan birçok takımın şampiyon olma hedefi ile takımlarında deneyimli (abi) oyuncu sayısını artırılarak ligi hantal bir lig haline getirmişlerdir.
 
Bu 10 yıllık süreç içerisinde Trabzon takımlarının katıldığı grubu incelediğimizde her yıl ortalama 13 takımın yer aldığı grupta 10 yıl boyunca 77 farklı takım yer almıştır. Bu gruptan bir üst lige çıkan takım sayısına baktığımızda şu an profesyonel ligde tutunan takım sayısını ise 3 olarak görmekteyiz. 10 yıl boyunca 77 takım, ortalama 1000000 ile 1500000 TL arası gider/harcama, (toplamda 120000000/180000000 TL) sonuç yok olan takımlar. Yani bu lig bu statü ile takım üretememiş, aksine kulüplerin kapanmasına sebep olmuştur. Kontenjan zorunluluğu ile her ilden takım katılması yanlış bir uygulamadır. Çünkü ülkemizin bölgelerinin içinde bulunduğu farklı coğrafi şartlar farklı spor branşlarına imkan ve olanak sağlamaktadır.
 
Statüdeki oyuncu uygunluğuna ve oynayan oyuncu profiline baktığımızda, yaş olarak futbol yaşamının sonuna gelmiş, performansı iyice azalmış, biraz daha para kazanırım amacı ile futbol oynamaya çalışan sporcular görmekteyiz. Bu durum karşısında yüksek bedelli peşinat veya bunun tam tersi yüksek vaatler ile sözleşmeler yapılmaktadır. Bu durumda ne sporcu ne de kulüp güvence altındadır. Ayrıca bu ligden bir üst lige gecen oyuncu sayısı yok denebilecek kadar azdır. Dolayısı ile bu ÜLKE FUTBOLUNA YARARLILIK amacı doğrultusunda, bu statü oyuncu geliştirme ve güvenli bir sözleşme yapma hususunda uygun bir statüye sahip bir lig değildir.
 
Sonuç olarak; Spor Toto Bal Ligi mevcut statüsü gereği hem takım üretmekte hem de sporcu geliştirmede yetersiz olduğu açık bir gerçektir. Bu durum karşısında ülke futboluna katkı sağlayacağı inancıyla; bu ligin statüsünün değiştirilmesi gerekmektedir. Kulüplerin mali ve fiziki şartları değerlendirilerek hazırlanacak statüde; şehir kontenjanları kaldırılmalı takımlar bölgesel grup maçlarından gelmelidir. Bu ligde yaş uygunluğu küçültülmeli daha çok genç oyunculara süre verilmeli, oyunculara profesyonelliğe geçiş deneyimleri kazandırılmalıdır. BAL’ı güvenli oyuncu sözleşmeleri yapmada ve genç oyuncu oynatmada ülke futbolu için yarı profesyonel bir lig haline getirilmelidir.
 
YEDİĞİN KALKAN MI İDİ!
 
Çorçil Ahmet namı değer Ahmet Erdem İncirlik ve Faroz'un neşesi. Hayatını balıkçılıkla idame ettiren o kadar zorluklara rağmen neşesinden, sosyalitesinden hiç ödün vermeyen iyilik timsali bir insan, sabah erkenden denize gidip rızkının peşinde Allah ne verdiyse o gün onunla yetinen bir ağabeyimizdi. Sabah denize gidip balığını tutup satıp evinin yemeklik balığını da ayırıp bunları Faroz’da kahvenin dışındaki askıya asıp iki parti okey oynayıp evine istirahata çekilip yarın ki güne hazırlık yapardı.
 
Yine bir gün balık tutup evinin nafakasını çıkarıp yemeklik balığını da Faroz’da sabahçı kahvesinin dışarıdaki balıkları asmak için yapılan askıya astı. İki parti yorgunluk okeyi oynamak için ekibini kurup taş dizmeye başladı. Çocukluk arkadaşı Namı değer Yılmaz Yazıcıoğlu. Enişte Yılmaz, Çorçil Ahmet'in balıklarını dışarıdaki askıda görünce garsona balıklar kimin diye sorunca, garson Çorçil Ahmet'indir demesi üzerine enişte Yılmaz balıkları kaptığı gibi tabana kuvvet eve getirip hanımına bunları öğlene hazırla Çorçil Ahmet'le geleceğiz tembihini edip tekrar kahveye döner ve Çorçil Ahmet'in oyun oynadığı masaya oturur oyuna devam eder.
 
Şaka şamata devam eder ve oyun biter. Çorçil Ahmet askıya astığı balıkları alıp eve doğru yollanacakken bakar ki balıklar yerinde yok. Balıklarımı kim aldı diye söylenir. Enişte Yılmaz Yazıcıoğlu haberi yokmuş gibi davranır. “Hayırdır Çorçil ne oldu” der. Çorçil Ahmet “Buraya evin yemeklik balığını asmıştım. Biri almış balıklarımı” der. Enişte Yılmaz da “Bırak balıkları haydi bize gidelim hanım balık hazırladı yeriz” der. Kahveden kalkıp enişte Yılmaz'ın evine giderler ve masadaki mezgit tava ve salatayı bir güzel afiyetle yerler ve tekrar kahveye dönerler. Enişte çay söyler ve muhabbet başlar. Çorçil balıkları enişte Yılmaz'ın aldığına hala uyanamamıştır. Aklı mezgitlerdedir. Başlar söylenmeye, “Ya enişte” der “bu balıkları kim aldı.” Enişte Yılmaz da “Az önce yediğin kalkan mıydı?. Senin mezgitleri yedik ya!” der. Bunun üzerine bütün kahve gülme krizine girer…