Türkiye’de bazı liderler vardır; sözleri sadece bir fikir değil, adeta bir yön belirleyicidir yani tayinidir.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, işte o liderlerden biridir.
Sözünün ağırlığı, devlet aklıyla kurduğu köklü bağ, milletin reflekslerini harekete geçiren öngörüsüyle Türk siyasetinde ayrı bir yere sahiptir.

Seversiniz ya da eleştirirsiniz, ama bu bir gerçeği değiştirmez.
Devlet Bahçeli ne diyorsa, sonunda o oluyor.

Seçim der, sandığa gidilir.
Terör örgütü kendini lav etmeli, silah bırakmalı der, süreç o yöne evrilir ve gerçekleşir.
Çünkü Bahçeli’nin sözü, sadece bir siyasi duruş değil, devletin ve milletin menfaatini önceleyen bir iradenin tezahürüdür.

Son grup toplantısında yaptığı, “Selahattin Demirtaş’ın tahliyesi hayırlı olur” açıklaması da tam olarak bu etkinin son örneğidir.
Bir anda Türkiye’nin gündemi değişti, tartışmalar alevlendi.
Ve ardından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’nin itirazını reddederek Demirtaş’ın tahliyesine yönelik kararını kesinleştirdi.

Kim ne derse desin; bu gelişme hem siyasetin hem de hukukun sınandığı bir dönemin başlangıcıdır.
Edirne Cezaevi’nde 9 yıldır tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın tahliyesi, yalnızca bir yargı kararı değildir; aynı zamanda Türkiye’nin demokrasi, adalet ve hukuk devleti anlayışının sınavıdır.

Hiç kimse, Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğine dışarıdan yön tayin edemez.
AİHM kararları, elbette uluslararası hukuk açısından bağlayıcıdır; fakat bu ülkenin hukuk düzeni, Türk milletinin iradesiyle şekillenir.
Hukuk üstün olmalıdır, evet…
Ama o hukuk Türk milletinin hukukudur, Strasbourg’un, Brüksel’in değil.

Kobani olaylarında bu ülke yakılıp yıkıldı, canlar yandı, şehirler tahrip edildi.
O günün acılarını unutmadan, ama geleceğe dair umudu da kaybetmeden yürümek zorundayız.
Adalet ne intikamla ne de öfkeyle sağlanır.
Gerçek adalet, devletin vakarını ve milletin birliğini koruyarak tesis edilir.

Bu süreçte en çok ihtiyaç duyulan şey, sağduyudur.
Ne kinle ne öfkeyle ne de siyasi hesaplarla hareket edilmelidir.
Türkiye, duygularla değil, devlet aklıyla yönetilen bir ülkedir.

Demirtaş’ın tahliyesi bir kesim için umut, bir kesim için endişe olabilir.
Ama Türkiye’nin menfaati, hiçbir grubun sevincinde ya da öfkesinde değildir.
Gerçek kazanan, ancak hukuk, milli birlik ve toplumsal huzur olduğunda Türkiye olur.

Devlet Bahçeli’nin yıllardır vurguladığı gibi;

“Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü, her şeyin üzerindedir.”

Bugün, bu söz her zamankinden daha anlamlıdır.
Zira bu mesele, bir şahsın özgürlüğünden ziyade, devletin vakarını koruma meselesidir.
Ama aynı zamanda Türkiye’nin hukukun üstünlüğü konusundaki kararlılığını da gösterebileceği bir fırsattır.

Eğer bu karar, Türkiye’nin iç barışına, kardeşliğine ve hukukun güçlenmesine katkı sağlayacaksa, bırakalım bu da hayırlı bir dönüm noktası olsun.

Ne Avrupa’ya boyun eğelim,
Ne de öfkeyle sağduyuyu kaybedelim.
Yolumuz hukuk, pusulamız adalet, hedefimiz milli birlik olsun.

Türkiye, bugün yine bir sınavdan geçiyor.
Ama bu sınavın kazananı, her zamanki gibi Türk milleti ve Türk devleti olacaktır.