Tarih, 23 Haziran 1988’di.
O gün Hatay’da birliğimden dışarı çıkmış ve Hürriyet Gazetesi almıştım.
Gazetenin birinci sayfası ‘Büyük felaket’ başlığı ile çıkmıştı.
Kapaktaki fotoğraf havadan çekilmiş ve Maçka Çatak’daki facianın görüntüleri ürkütücü idi.
Dağ yarılmış, otobüslerin üzerine devrilmişti.
Etkilenmiştim.
O günkü bilonçoyu hatırlamadım ama dün yeniden baktım
64 vatandaşımızı kaybetmişiz.
Felaketten bir gün sonra Sabah gazetesinde de bir belge yayınlanmıştı.
Karayolları Bölge Müdürlüğüne yazılan ‘Burada felaket olabilir’ yazısı idi.
Önlem alınmamış ve vatandaşlar faciaya kurban gitmişti.
Çatağın yaraları hala derindir!
Çünkü heyelanın altında mezarı bile olmayan vatandaşlarımız vardır.
19 Haziran1990 gecesinde yaşanan sel felaketinde ise Demirkırlarda gazetede idim.
Gece şimşekler tüm Değirmendere’yi aydınlatıyordu.
Sabah Değimendere, Söğütlü dereleri taşmış, köprü yıkılmış, Akçaabatın içinde sele kurban gidenler olmuştu.
Toplam kayıpların sayıs ise 47 idi.
Bölgemizin yaşadığı ve hatırlatmakta fayda var ki, en büyük facialardan birisi de Köprübaşı Beşköy faciasıdır.
Düşünebiliyor musunuz, bir  belde sel felaketi ile yok oldu gitti.
Ve taş üstünde taş kalmadı.
1998 yılının Ağustos ayında yaşanan felaketine de 42 vatandaşımızı kurban verdik.
Beşköy’de de bulunamayan toprak altında onlarca insanımız var.
Sadece Trabzon’da değil, 1980’li yılların başından beri Karadeniz illerinde bu tür felaketler yaşanıyor.
Fındıklı ilçesi, Güneysu, Hopa, Ordu ve Giresun da da taşkınlar ve felaketler can aldı.
Biliriz suyun önünde durulmaz.
Bazen suya barajlar bile dayanmıyor ya.
Yine de sel ve heyelanları önlemek elimizde.
Uyarıları dikkate almak lazım.
Dere yataklarındaki yapılaşmaya dur diyeceğiz
Sel ve taşkınlara müdahale ekibi de güçlendirilmesi lazım.
Önceki gün İstanbul Esenyurt’taki seri müdahaleler çok sayıda vatandaşımızı kurtardı.
Yazımın başına baktığımızda Haziran ayları önemli.
Haziran ayında nemin fazla olması, havanın sıkışması ani boşalmalar sele ve felakete neden olabiliyor.
Trabzon ve bölgede henüz hava rahatlamış değil.
Sıkışma devam ediyor.
Birde felaketler artık dar alanlarda yaşanıyor.
Yağmur ve selin vurduğu yerin 2-3 km ötesinde yağış bile olmayabiliyor.
Vurup geçiyor.
Etkisi de yıkıcı oluyor.
Bursa’da öyle oldu, Esenyurt’ta da.
Allah insanoğluna öyle bir fıtrat vermiş ki.
En büyük acıyı, en büyük felaketi erken unutuyoruz.
Acıyı da sevinci de, Elde ettiklerimizi de, kaybettiklerimizi de.
Unuturken en azından azıcık ders alabilelim.