Osmanlı tarihinin son büyük padişahı Sultan II. Abdülhamid’dir. Sultan Hamid’in saltanat yılları, aynı zamanda çağdaşlaşma yolunda çok ciddi adımların atıldığı, devletin büyük bir dönüşüm geçirdiği ve birçok ilklerin yaşandığı bir dönem olmuştur.

Sultan Hamid, o sıralarda Avrupa’da hızla yayılan demiryolunun ulaşımda getirdiği yenilikleri daha şehzade iken görmüş ve bu hususun kendi memleketinde de tatbiki için harekete geçmiştir. Zira demiryolu aynı zamanda devletlerin topraklarında kontrol kurabilmesi, otoritesini güçlendirmesi açısından da elzem bir ulaşım aracıydı.

Demiryolunun önemini iyi kavrayan Sultan II. Abdülhamid, bu kapsamda Şam’dan başlayarak Medine’ye kadar uzanacak olan bir demiryolu projesini gündemine almıştır.

Tarihe Hicaz Demiryolu olarak geçen bu proje sayesinde, İngilizlerin etkisi altına girmek üzere olan Ortadoğu ve Arap dünyası tekrar İslam Halifesinin otoritesini hissedecekti.

Hicaz Demiryolları yabancıların etkisi olmadan, yerli ve milli sermaye ile yapılan 1320 kilometre uzunluğunda, işçileri Türk ve yerli halktan oluşan bir projedir.Demiryolunun yapımı sırasında teknik hususlarda Alman mühendis ve teknikerlerden destek alınmış olsa dasorumluluk çoğunlukla Türk mühendislerinin üzerinde olmuştur. Zira Hicaz Demir Yolu, Mühendishane-i Berri-i Hümayun çıkışlı pek çok mühendisin de ilk tecrübe ve yetişme yeri olmuştur.

Osmanlı Devleti, bu projeye başladığında mâli açıdan çok güç bir durumdaydı. Devlet gelirlerinin büyük bir kısmı Duyun-ı Umumiye adı verilen dış borçlar idaresine gidiyordu. Bu etkenlere rağmen Hicaz Demiryolunun tahmini maliyeti 4 milyon lira olarak hesaplanmıştı. Bu rakam, 1901 yılı devlet bütçesindeki harcamaların %18’ini teşkil ediyordu.

Rakamın büyüklüğü karşısında harekete geçen yetkililer hemen bir kampanya başlatmıştır. Dünyanın dört bir tarafından yağan bağışlar, gerekli sermayenin önemli bir bölümünün ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Mesela demiryolu projesinin finansmanı için sırf Hindistan’dan gelen bağış, 40.000 liraya yakındı. 1908 yılına kadar toplanan bağış miktarı ise 1.127.893 lirayı bulmuştu ki bu toplam maliyetin %29’unu oluşturuyordu.

Finansmanı bu şekilde sağlanan demiryolunun inşası sırasında çeşitli organizasyonlar yapılmış, dualar edilmiş, kurbanlar kesilmiş her yer Türk bayraklarıyla donatılmıştır.

Bu arada bazı hassasiyetler de unutulmamıştır. Mesela Medine Tren İstasyonuPeygamberimizi rahatsız etmemek düşüncesiyle yaklaşık 2 km. uzağa yaptırılmış ve Medineiçerisinde bulunan bütün raylar -üzerinden vagonlar geçtikçe gürültü çıkarmasınlar diye- keçe ile kaplatılmıştır.

Büyük bir emekle seferberlik havası içinde yapımı tamamlanan Hicaz Demiryolu 1 Eylül 1908 günü faaliyete geçmiştir.

Böylece daha önce Müslümanlar için 50 gün süren hac yolculuğu 5 güne düşmüştür. İngiliz yazar R. Tourret, ‘Hicaz Demiryolu’ adlı eserinde “dünyada belki de borçsuz, faiz ödemesi olmayan ve tamamlandığında kâra geçmiş tek demiryolu” olarak bu projeden söz etmektedir.

Hicaz Demiryolu projesinin getirdiği birlik ve beraberlik ruhu, en fazla İngilizleri rahatsız etmiştir. Onlar, birçok kez Sultan Hamid’i tahtan indirip bu projeyi baltalamaya çalışmışlardır.

Bir dönem İslam dünyasının ümidi olan Hicaz Demiryolundan bugüne neredeyse bir şey kalmamıştır. Demiryolunun geçtiği bölgeler uzun yıllar İngiliz ve Fransız mandasında kalmıştır.

Oysa bu proje ile dünya Müslümanlarının bir araya geldiğinde ve birlik içinde olduğunda çok şeyleri başarabileceği ortaya koyulmuştu.