Uzun zamandır kamuoyunun merakla beklediği kamuda çalışan işçilerin zam pazarlığı hükümet ile sendikalar arasında tatlıya bağlandı.
Her ne kadar verilen zam oranları işçi kesimini tatmin etmese de uzun süren pazarlıklar sonunda “Ne verirlerse versinler de yeter ki belirsizlik ortadan kalksın” diyen işçiler verilen zammı kabul etmiş oldular.
Sendikacılar veya oda başkanları yaşadıkları lüks hayatı sürdürmeye devam ederken, daha doğrusu o koltuklarda kalabilmek için öyle dönemler oluyor ki işçinin, memurun hakkından da feragat etmiyorlar değil.
Niye olmasın ki
Tabiri caizse koltuklara kazık çakmışlar
Türkiye’deki Sendika ve odalardaki başkanlık sürelerini hiç merak ettiniz mi?
Grev, lokavt, gösteri, protesto anayasa ile güvence altına alınmış haklar olsa da maalesef işçi sınıfı yasaklarla karşılaştığı gibi ezilen kesim oluyor.
Kamu işçilerini ilgilendiren zam pazarlığı nihayetlendi ancak ne işçi memnun ne sendikalar.
“Yüzde yüz memnun etmese de alabileceğimiz en iyi zammı aldık” diye kendilerini ikna etmeye çalışsalar da bu tür açıklamalarla üyelerine yapabileceğimiz bu kadardır mesajını iletiyor.
Peki, sendikalar veya odalar eskisi kadar destek bulabiliyor mu veya neden daha fazla destek bulamıyor.
Muhalefetin, toplumsal koşulların, siyasi atmosferin muhakkak bir etkisi vardır ama sendikaların öncülük etmesi gerekirken belli bir noktadan sonra teslim oluyorlar.
Ne olmalı
Önce sendikalar daha doğrusu sendika genel başkanları değişecek ki işçilerin hak arayışı daha da destek görebilsin.
Sendikalarda, odalarda, birliklerdeki yöneticiler çeyrek hatta yarım asırdır o koltuklarda oturuyorsa ne heyecan kalır ne de mücadele gücü.
Ne kadardır o koltuklarda oturuyorlar ve ne kadar daha oturacaklar
Tabiri caizse o koltuklara kazık çakmışlar.
Bu ülkede yıllardır değişmeyen bir gerçek var. Sendika başkanları değişmiyor. Ama işçilerin umutları her yıl biraz daha eksiliyor.
Kamuoyuna yansıyan birkaç gülümsemeyle poz veren sendika liderleri, lüks araçlarında, yüksek maaşlarında, konforlu yaşamlarında bir gün bile kayıp yaşamazken; temsil ettikleri emekçiler, market sepetini dolduramaz hale geldi. Faturaları ödeyemeyen, çocuğuna harçlık veremeyen, kira yükü altında ezilen işçinin yerine, yıllardır o koltuklara "kazık çakmış" başkanlar konuşuyor.
Ergün Atalay
71 yaşında
26 yıldır Demiryol-İş Sendikası Genel Başkanı,
23 yıldır Türk-İş yönetim kurulunda
12 yıldır Türk-İş Genel Başkanı
Mahmut Arslan
70 yaşında
23 yıldır Hizmet-İş Sendikası Genel Başkanı
14 yıldır Hak-İş Konfederasyonu Genel Başkanı
Rıfat Hisarcıklıoğlu
70 yaşında
24 yıldır TOBB Başkanı
5 yıl daha görevde kalacak
Şemsi Bayraktar
67 yaşında
22 yıldır Türkiye Ziraat Odaları Başkanı
Bendevi Palandöken
76 yaşında
41 yıldır Ankara Bakkallar ve Bayiler Genel Başkanı
18 yıldır TESK Başkanı
Arzu Çerkezoğlu
56 yaşında
Dev-Sağlık İş Genel Başkanlığı yaptı
7 yıldır DİSK Genel Başkanı
Eş başkanlık var
Metin Tiryakioğlu
85 yaşında
40 yıldır BASİSEN Genel Başkanı
Ali Yalçın
50 yaşında
9 yıldır Memur-Sen Genel Başkanı
Evet, maalesef çeyrek ve yarım asırdır görevdeler. Ne kadar daha kalacakları belli değil.
Niye kalksınlar ki
Ne olacak
Kendi maaşları kendileri belirliyor
Kullandıkları ödeneğin sanırım telaffuzu yok
İç görevler, dış görevler
Sosyal tesisler
Yani o koltuklar o kadar kolay bırakılacak koltuklar değildir.
Ama çalışanın hakkını en az kendileri kadar savunması gerekmez mi?
Görev sürelerinde üyeleri için, çalışanları için az ya da çok elbette mücadele vermişler amenna sendikacılık bir geçim kapısı değildir, olmamalı da.
Aldıkları ücret karşılığında haklarını savunmaları gerekenlere ne vermişler veya yeteri kadar vermişler mi?
Bence asıl sorulması gereken soru bu.
Çalışanların yaşam standardına bakıldığı zaman hiçbir şey vermedikleri belli değil mi?