Futbol kulüplerinin sahadaki başarısızlıklarına rağmen, inşaat alanındaki iştahları her geçen gün artıyor. Hele ki bu iştah kamu gücüyle birleştiğinde, ortaya çıkan tablo yalnızca spor kamuoyunu değil, vergi veren her vatandaşı ilgilendiriyor.

TOKİ eliyle stat, tesis, otel ya da rezidans projeleri yapan kulüplerin bu yaklaşımı, artık sadece ekonomik değil, etik bir soruna da dönüşmüş durumda.

Peki soralım: Bunlar futbol kulübü mü, yoksa inşaat şirketi mi?

Elbette stadyum gibi ihtiyaçlar kamu desteğiyle karşılanabilir. Ancak bu desteğin sınırları belirsizleştiğinde, kamu kaynakları birkaç kulüp lehine peşkeş çekilen projelere dönüşüyor.

TOKİ’nin asli görevi sosyal konut üretmektir. Dar gelirliye ev yapması beklenen bir kurumun, milyon euroluk bütçelere sahip futbol kulüplerine hizmet sunması ciddi çelişkidir. Özellikle halkın kira kriziyle boğuştuğu bir dönemde…

Bu durum ayrıca, futbolun öz kaynak üretme sorumluluğunu tamamen ortadan kaldırıyor. Kulüpler, sportif başarı yerine siyasi bağlantılarla proje koparmaya odaklanıyor. Borç batağındaki kulüpler, TOKİ’yle anlaşma yaparak arazilerine AVM ya da rezidans projeleri inşa ettirip günü kurtarıyor. Oysa bu geçici rahatlık, kulübün geleceğini rehin vermek anlamına geliyor.

Biri çıkıp sorsa: “Bu işin sportif kalkınmaya etkisi ne?” Cevap yok.

Bu ilişkiler ağı, futbolun rekabet yapısını da zedeliyor. TOKİ’den proje alanla, kendi imkânlarıyla ayakta durmaya çalışan bir kulüp nasıl eşit şartlarda yarışsın? Ortaya çıkan tablo, sportif değil, siyasal sadakate dayalı bir lig yapısı yaratıyor.

Bugün birçok kulüp, sportif direktör yerine inşaat koordinatörü, altyapı sorumlusu yerine ihale uzmanı arasa yeridir. Çünkü mesele artık genç oyuncu yetiştirmek değil, arsa üretmek. Futbol vitrinde; esas kâr, kulübün tapu dairesinde dönüyor. Üstelik bu yozlaşmanın faturasını yalnızca taraftar değil, tüm kamu ödüyor.

Kısacası, TOKİ eliyle kulüplere yapılan yatırımlar futbolu kurtarmaz; sadece eritir. Kulüplerin yeniden yapılanması gerekiyorsa, bunun yolu inşaattan değil, liyakatten, şeffaflıktan ve gerçek sportif vizyondan geçer.

Yoksa ne stadın büyüklüğü, ne tesisin konumu ne de otoparkın genişliği şampiyonluk getirir.