Kerem Aktürkoğlu transferi, Türk futbolundaki mali mühendisliğin son örneği. Resmî sözleşme: 1907 TL maaş. Gayriresmî anlaşma: Hakan Safi’nin holdingi üzerinden 7 milyon Euro imaj kontratı. Toplam paket: 4 yılda 28-35 milyon Euro...
Bu model sayesinde Asensio da kadroya katıldı. Ancak ortada büyük bir çelişki var: Ali Koç’un daha önce yaptığı “tek tip sözleşme” çağrısı, bugün bizzat Fenerbahçe tarafından rafa kaldırılmış durumda.
Soru hep aynı: “Bu sistem sürdürülebilir mi?”
Galatasaray cephesinde tablo benzer. Sportif başarı var ama ekonomik dar boğaz daha da sertleşiyor. Avrupa’daki vitrin parlatsa da oyuncu maliyetleri kulübü sıkıştırıyor. Şampiyonlar Ligi gelirleri günü kurtarabilir, ya sonrası?
Beşiktaş’ın fotoğrafı çok daha net: Hazırlıksız sezon başı, dağınık kadro mühendisliği… Rafa Silva dışında hücum hattı neredeyse komple değişti. Sergen Yalçın’ın sözü tokat gibi: “İki ay önce gelseydim, farklı kadro kurardım.” Beşiktaş yalnızca sahada değil, yönetim masasında da zaman kaybetmenin bedelini ödüyor.
Bunlar yaşanırken, Trabzonspor’a gelirsek…
Bordo-Mavililer 7 haftada 14 puanla son 4 sezonun en iyi lig startını yaptı. Teoride şampiyonluk temposuna çok yakın. Fatih Tekke’nin 6 ayda kurduğu disiplin, takımı toparlamış görünse de insanlar sormadan edemiyor; “Saha içi iyi ama ya sonrası?”
Kulübün yıllardır taşıdığı finansal yük, transfer gelirlerine bağımlı yapı, sponsor desteğinin kırılganlığı sürekli risk olarak masada. Yönetimin her adımı, “dengeleri bozmayalım” kaygısıyla atılıyor gibi söylense de camia geleceğe dair güvensizliği de içinden atamıyor.
Bugünkü Türk futbolunun özeti şu:
Üç İstanbul kulübü gri finansal manevralarla günü kurtarmaya çalışıyor. Trabzonspor ise sahada disipliniyle güven tazelerken, kasanın daralmasından korkuyor.
Gerçek şu ki; ekonomi sağlamlaşmadıkça, sahadaki başarı pamuk ipliğine bağlı kalacak.
Sözleşmelerdeki makyaj, imaj gelirlerindeki cambazlık bir yere kadar…
Sonrası, herkesin en çok korktuğu şey: duvara toslamak.