Kimsesiz kimse yok, herkesin var bir kimsesi. Kimsesiz kaldım yetiş, kimsesizler kimsesi. Fuzûli

Başımız sağolsun…

Gerçekten çok acı bir durum. 20 ailenin evindeki ateş bence tüm Türkiye’nin ateşi olması gerekirdi. Suudi Kralı ölünce bir hafta yas ilan edenler ne yazık ki 20 evladımıza 365 günden bir gün feda edip yas ilan edemediler.

Ülke inanılmaz bir sessizliğe bürünmüş, ne bir yas, ne bir duruş ne de bir yüz buruşturma. Televizyonlarda hala yarışmalar, diziler, kimin eli kimin cebinde belli olmayan kadın programları, haberler bitiyor şarkılı türkülü müzikli tanıtımlar reklamlar gırla…

Bir günümüzü feda edip ulusal yas ilan edemedik! Aslında milli yas dediğin şey zaten sembolik bir şeydir, evet. Ama o sembol bazen bir milletin kalp atışıdır. Bayrak yarıya indiğinde insanlar “biz bu acıyı birlikte yaşıyoruz” der.

20 can gitmiş, kolay mı?

Belki birinin düğününe birkaç hafta vardı, birinin yeni doğan çocuğu bekliyordu…

Keşke bu acıyı ülkece biraz daha derinden hissedilebilseydik.

Bana bu sessizlikler çok dokunuyor…

KURYE KEŞMEKEŞLİĞİ…

Gün geçmiyor ki kent içinde bir motorlu kurye kazasına rastlamayalım.

Bence pandeminin tüm dünyaya attığı kuvvetli bir kazıktır bu sektör.

Ve gün geçtikçe düzensiz bir durum alıyorlar. Resmen Hindistan halk otobüslerinin trafikteki durumunu andırıyorlar. Bu motorlu yemek kuryeleri toplum için büyük bir risk oluşturuyorlar. Adamlar trafikte gördüğü her aradan geçmek zorunda gibi hissediyorlar kendilerini. Yaya kaldırımı, yaya geçidi ne buluyorlarsa dümdüz gidiyor mübarekler.

Trafiğin kanseri durumundalar. Tek gereken özelliği iki tekerli taşıtı sürmek ama gel gör ki ne ararsan var aralarında. Kaskına kamera takıp sosyal medyaya atanları mı ararsın, uyuşturucu ticaretinden teröre, sabotajdan şantaja birçok tehdit unsuru içinde barındıran mı ararsın hepsi bu sektörde. Bir de hep mağdur edebiyatı. Her yerde şikâyet de bunlarda…

Bence adam akıllı bir denetimden hatta okkalı bir yönetmelikten geçmeliler…

GİRESUN ADASI’NIN TAVŞANLARI…

Geçen hafta Giresun Valisi Mehmet Fatih Serdengeçti’nin turizme katkı amaçlı, Kasım ayının soğuğuna bakmadan denize girip yüzerek Giresun Adası’na gitmesini takdirle karşılıyorum.

Bence süper bir tanıtım oldu, tebrikler Sayın Valim.

Giresun Adası ile yıllar önce bir anım aklıma geldi. 97-98 yılları idi sanırım, o dönem bende “Trabzon Çevre Meclisi”nin Genel Sekreteriyim. Çevre illerinde hızlı çevrecilerini tanıyorum. Giresun’da Hakan adında (Soyadını unuttum kusura bakmasın) bir arkadaş vardı. Bana bir konuyu anlatmıştı, ben de o dönem yazı yazdığım gazeteye haber yapmıştım. Konu şu; Giresun adasında tavşanlar var, ziyaretçilerin kirli atıkları onların yaşam alanlarını da etkiliyor. O kadar etkiliyor ki bu devasa kirletme, tavşanların üremesi de zorlaştırıyor. Ben de bunu haber yaptım, başlığı “Giresun Adası’ndaki Tavşanların Üreme Zorluğu”. Birkaç gün sonra gazetede haber çıktı, başlık: “Giresun Adasında Tavşanların Yürüme Zorluğu”…

Dizgiyi yapan Aydın’ın savunması “Ne üremesi Gürsel abi? Yürümedir o yürüme…”

RİZE’NİN ÇÖPÜ NEREYE DÖKÜLÜYOR?

Aslında soruyu şöyle de sorabiliriz, bir kentin çöpü nereye dökülür? Mesela Adana’nın çöpü nereye dökülür, ya da Zonguldak’ın çöpü nereye dökülür? Yozgat’ın, Kars’ın, Edirne’nin çöpü nereye dökülüyor? Elbette kent içinde uygun gördükleri, doğayı etkilemeyen bir biçimde atıklar imha ediliyor.

Peki, Rize’nin çöpü nereye dökülüyor?

Cevap veriyorum: Tam 18 senedir (2007’den itibaren) Rize’nin çöpü Trabzon’a dökülüyor yani Rize’nin atık deposu neresi imiş: Trabzon!

2007’de Sürmene Kutlular Bölgesindeki atıl maden sahası değerlendirilip Trabzon için Katı Atık Deposu Tesisi yapıldığında biz Volkan Bey ile belediye de görevde idik. İşkembeden atmıyorum yani. Tesis muazzam bir atık depolama tesisi idi o dönem, topyekün destek verdik projeye. 2007 tesis açılırken birden Rize’nin de çöpünün buraya dökülmesi konusunu gündeme soktular. Elbette arkalarında Reis var, biz ufak tefek tepki gösterdik ama önümüze şu teklifi getirdiler “Sürmene-Kutlular bölgesinin kapasitesi 10 yıl, on yıl buraya Trabzon ve Rize beraber çöp depolasın. İkinci on sene Rize’de uygun bir yer bulalım. On sene de siz Rize’ye çöpünüzü dökün” tamam dedik. Tesis 2007’de açıldı. 2017 oldu tesis devam etti, 2020’ye kadar (2020 Aralık) vahşi depolamaya dönüştürdükleri Sürmene-Kutlular sonunda kapandı. Nereyi buldular? Rize mi sizce peki? Hayır, yine Trabzon ve elbette Araklı…

Vasılı kelam Rize’nin 18 senedir çöplüğü neresi: Trabzon…

İtirazı olan var mı?

İTİRAF EDİYORUM: BENDE ÖRGÜT ÜYESİYİM!

Son İmamoğlu iddianamesini gördük ki belediye başkanlığını hedef almak, oraya birini taşımak, aday olmasını sağlamak resmen suç!

İddianamede diyor ki; “…Örgüt lideri Ekrem İmamoğlu’nu Beylikdüzü Belediye Başkanlığından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına taşımak, Cumhuriyet Halk Partisini ele geçirmek, elde ettikleri bu suç gelirleri ve bu suretle ele geçirdikleri siyasi güç ile örgüt lideri Ekrem İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı yapmak olduğu tespit edilmiştir.”

Burası Türkiye, valla burada her şey olur. Ben peşin söyleyeyim. Evet, bende suç işledim!

2004 yılında kendim İskenderpaşa Mahallesi Muhtarı ve Trabzon Tüm Muhtarlar Derneği’nin de 8 yıllık başkanı idim. Elimi taşın altına koydum ve Trabzon İl Kültür Müdürü Volkan Canalioğlu’nun önce aday olmasına sonra da Trabzon Belediye Başkanı seçimlerinde muvaffak olmasına yardımcı oldum. Mübarek benim 5 sene yanında dik durmamın akabinde önce CHP Trabzon İl Başkanı, sonra rüzgâr değişti (!) CHP Genel Başkan Yardımcısı akabinde Trabzon CHP Milletvekilliği, az gayret etse (kabiliyetsiz çıktı) CHP Genel Başkanı bile olabilirdi.

İster misiniz beni de Volkan Efendi yüzünden yargılasınlar?

Ben söyleyeyim, “etkin pişmanlıktan” yararlanmak istiyorum ey Türk adaleti.

Gülmeyin, yemin ederim pişmanım hem de çok etkin…

ALGI VE ÇAMUR SİYASETİ…

Her Trabzon Büyükşehir Belediyesi meclis toplantısında aynı tartışma sürüyor.

Biri soru soracak hemen karşı gurup sesleniyor “çamur siyaseti yapmayın”, “algı siyasetine geçit vermeyeceğiz”…

Yıllar önce Zağnos ve Tabakhane Vadi Projemiz vardı, TOKİ ile anlaştık kazmayı vuracağız. Zağnos’un Erdoğdu’dan iniş yönüne bir tabela koyduk “Başlıyoruz…”. Elbette başkanımız Volkan Bey fotoğrafı eşliğinde. Geldi Karayolları ekipleri ile söktü aldılar. Sorduk “hayırdır, ne yapıyorsunuz?”, “algı siyaseti yapmayın, burası sadece size ait değil TOKİ’ye de ait” dediler…

1994 seçim bildirgesinde “çöpü sahile dökmeyeceğiz” sözü veren ve seçimi kazanan benim tertip Asım Efendi 1999 seçimlerinde ne yaptı biliyor musunuz, seçim bildirgesinde “çöp işini hallettik” dedi! Kazandı.

2004 seçiminde bizim karşımızdaki adayın hiç çöp sorunu olmadı ama çöp sahile dökülüyordu. Biz göreve geldik. Sözümüzü tuttuk ve 2007 yılında sahile çöp dökmeyi bırakıp modern bir Sürmene- Kutlular Katı Atık Tesisini hizmete soktuk

Sahildeki eski çöp döktüğümüz alana da devasa bir ayaklı billboard koyduk “Söz verdik, çöpü denize dökmedik” dedik. Ne oldu sizce? Evet, bildiniz. Kaynak makinaları ile yine Karayolları gelip kesip aldı afişimizi. “Çamur siyaseti yapmayın” dediler…

Tam 23 senedir kendilerine mubah ama başkasına yapıştırdıkları “algı-çamur siyaseti”.

Napak, çekeceğiz bir müddet daha…

BÜYÜKŞEHİR’DE MUHALEFET 2 KİŞİ Mİ?

Trabzon Büyükşehir Belediye Meclisi’nde yönetime soru soran muhalefetten sadece 2 kişi var. Her ikisi de Ortahisar Belediye Başkan Yardımcısı.

Cüneyt Zorlu ve Celal Akaç…

Misal diyorum, koca bir belediye başkanı daha var: Beşikdüzü.

Ne yapıyor mesela bu arkadaş, hangi soruyu soruyor, hangi muhalefeti yapıyor iktidara?

Nerede ise 2 senedir belediye başkanı, limandaki rant projesi geçmeyince ancak görmüştük muhalefetini basında.

Merakımı celbediyor, acaba Büyükşehir de nasıl bir tutum içinde, belediyesinin sorunlarını dile getiriyor mu?

Ha, pardon.

O zaten sorunlarını AKP İl Başkanı ile çözüyor mu dediniz, yok yapmaz yapmaz…

AHAN KAPI…

MHP Trabzon İl Teşkilatı sokağa inmiş, ziyaretlerde bulunuyorlar.

Bunu da “Hayırlı Günler Komşum” diye bir Genel Merkez politikası ile yapıyorlar.

Valla sizi bilmem ama bende kapı kapalı.

Bugüne kadar “Türk” yerine “bu ülkede yaşayan halklar” gibi formüllerle konuşmayı tercih eden Erkan Baş yönetimindeki İşçi Partisi bile Bahçeli’ye “milliyetçilik” dersi verdikten sonra ben kapımı iyi kilitlerim arkadaş.

Hey gidi hey…

Düşünebiliyor musunuz bir zamanlar “milliyetçilik” dendiğinde akla ilk gelen parti bugün toplumun en kırılgan kesimlerini hedef alarak kendi varlığını sürdürmeye çalışıyor. Buna karşılık, “milliyetçilik” kelimesinden tırnak içinde bile olsa ürken partiler birlik, beraberlik, eşit yurttaşlık çağrısı yapıyor.

Ben; kendi ideolojisine bu kadar ihanet eden bir partiye kapımı sonuna kadar kapatırım.

O kadar netim yani…