Türk futbolu uzun zamandır, herkesin bildiği ama kimsenin yüksek sesle söylemeye cesaret edemediği bir gerçekliğin içinde yaşıyor... Bir tarafta kağıt üzerinde ‘endüstri’, diğer tarafta ise zemini her yıl biraz daha çürüyen güven sistemi…
Bu kez depremin merkez üssü ne hakem hatası ne de bir yöneticinin kontrolsüz açıklaması. Konu; bahis – manipülasyon – uluslararası uyum üçgeni.
Türkiye’deki operasyonun zamanlaması, kapsamı ve dış basın yansımaları yaşananların, sadece içeriyi değil; aynı zamanda UEFA – FIFA – Interpol üçgeninin “yumuşak baskı alanına” giren bir dosyayla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Ortada doğrudan bir talimat var mı? Henüz bilinmiyor. Ama zorunluluk olduğu kesin… Olayı daha detaylı anlamak için yabancı basına göz gezdirmek yeterli. Onların aynasında Türkiye, “kontrol kaybı eşiğinde bir pazar” olarak görülüyor. Financial Times’ın yorumu çok açık... Türk futbolunda “sistemik bir etik çöküş” şüphesi var. Reuters daha diplomatik bir dille, “Türkiye, UEFA ve Interpol ile işbirliği yapıyor.” diyor.. Amerikan ve Asya basını meseleyi daha geniş çerçeveye yerleştiriyor.. Şöyle ki; bu operasyon sadece içerideki şüphelilerle ilgili değil; yurtdışı bahis akışları, Karadağ – Gürcistan – Kıbrıs hatları ve organize bilgi paylaşımı söz konusu.
Anlayacağınız Türkiye artık sadece ulusal bir sorunu çözmüyor; uluslararası futbol düzeninde ‘uyumluluk’ testinden geçiyor.
UEFA’nın yıllardır en sert olduğu konu hakem, futbolcu ve yöneticilerin bahis bağlantıları... FIFA’nın hassasiyeti, üye federasyonların itibarını zedeleyen ülke ölçekli skandallar. Interpol’ün alanı, sınır aşan bahis akışı ve kara para mekanizmaları. Bu üç kurumun kesişimi, Türkiye’nin bugün yaşadığı dalganın tam merkezini oluşturuyor.
* * *
“Ölü rahmet bulsun da, nereden bulursa bulsun…” diyebilirsiniz. Haklısınız da! Fakat gerçeği net şekilde ortaya koymak lazım... Operasyonu Türkiye başlatsa da uluslararası standartlar bizi buna mecbur bıraktı. Belki UEFA – FIFA ve Interpol doğrudan “şunu yapın” demedi ama üye federasyonun yüzlerce hakemi ve paydaşı bahis bağlantısı şüphesi altındaysa, o ülkenin hem federasyonu hem devleti ister istemez yaptırım alanına girer. Yani mesele açık... Bahis ve hatta şike operasyonu artık Türkiye’nin mecburiyetidir.
* * *
İşin sonuna kadar gidilmeli… Bu net. Bugüne kadar tartışmaları hep sahadaki pozisyonlar, VAR çizgileri, hakem görüntüleri üzerinden yaptık.
Oysa büyük tablo çok daha ciddi… Güven yoksa, ürün değeri yok.
Ürün değeri yoksa, yayın geliri yok. Yayın geliri yoksa, kulüplerin yaşama şansı yok.
Bahis–manipülasyon gölgesi tam olarak ortadan kaldırılmadığı sürece, ligin “yatırım yapılabilir pazar” olma özelliği biter. Bugün Premier League’in değerini belirleyen şey sadece futbol değil; güven, düzen ve yönetilebilirlik. Türkiye’nin yaşadığı soruşturma da tam bu zeminde okunmalı.
Ülkenin önünde iki yol var... Ya operasyon derinleştirilir, tüm aktörler temizlenir, sistem yeniden inşa edilir, böylece Türk futbolu uzun vadede güçlenir. Ya da operasyon yarım kalır, suçlu–suçsuz ayrımı flu bırakılır, yönetim zaafı devam eder, o zaman da Türkiye, bütünüyle “riskli pazar” statüsüne düşer.
İkinci yolun bedeli ağırdır... Avrupa kupası yaptırımları, hakem lisanslarında ve atamalarda uluslararası ambargolar, yayıncıların fiyat kırması, kulüplerin yatırım çekememesi gibi..
Yapılanın sistemin içini gerçekten temizleyeceği mi, yoksa sadece “görünen” dosyaların mı yönetileceği sorusunun cevabı merakla bekleniyor... Bizce asıl büyük hesaplaşma daha başlamadı. Türkiye’deki bahis operasyonu ilk ayak… Sonrasında “bağlantılar”, “veri akışları”, “yurtdışı bahis konsorsiyumları” ve “içerideki bilgi kaynakları” dosyaları gelecek.
* * *
Peki ya TFF bu depremi yönetebilecek kurumsal kapasiteye sahip mi? Bu soruya şu an kimse kesin olarak “evet” diyemiyor. Hele başlangıçta Zorbay Küçük, Necip Uysal, Enis Destanoğlu gibi isimlerin ortaya atılmaları düşünüldüğünde, endişeler daha da artıyor. Hal böyleyken, uluslararası futbol düzeni bu saatten sonra Türkiye’nin krizi nasıl yönettiğini izliyor. Onlar için mesele hakem hatası değil; sistemin itibar ve güven mimarisi.
Sözün özü… Türk futbolu uzun süredir “saha içi tartışmalarla” gerçek sorunlarını kamufle ediyordu. Bu kez perde açıldı. O perdenin arkasında görünen; yıllardır kimsenin yüzleşmek istemediği dev bir yapısal kriz. Bu operasyon temizlik mi, uyarı mı? Bizce ikisi birden.
Türk futbolu, “uluslararası standartlar” noktasında sınıfı ya hakkıyla geçecek ya da tamamen kalacak eşiğe geldi.
Hiç kimse kusura bakmasın beyler!
NO MORE BETS!