Ummadık taş baş yarar derler ya… Trabzon’un taşı da, dalgası da, rüzgârı da böyledir; ummadığın anda çarpar, dengeni bozar. Ama son haftalarda o taş yerinde duruyor, o dalga durulmuş, o rüzgâr sanki yelkenini indirmiş gibi.
Galatasaray maçında bir kıvılcım vardı, bir isyan, bir gurur...
Bordo-mavili forma o gün sadece terle değil, yürekle ıslanmıştı.
Ama Alanyaspor karşısında?
Sanki o yürek soyunma odasında kalmıştı. Saha boş değil ama ruh eksikti. Oyun vardı ama inanç yoktu.
Trabzonspor deli bal gibidir.
Tadını bilen bilir; bir kaşığı şifadır, fazlası komaya sokar.
Ama son maçlarda o deli balın etkisi yok! Rakip, Trabzonspor’un dişini hissetmeden sahadan çıkıyor. Ne bir korku, ne bir baskı… sadece sıradan bir doksan dakika.
Oysa bu takım, rakibini bayıltmalı! Her presiyle, her hamlesiyle “Ben buradayım!” dedirtmeli.

Bu eksikliğin adı da belli: 6 numara!
Orta sahada savaşın yönünü çevirecek, rakibin nefesini kesecek bir kesici yok. Pas yolları açık, rakip istediği gibi dolaşıyor. Trabzonspor’un kalbi orta sahada atmalı, ama şu an o kalp ritmini kaybetmiş gibi.
Unutmayın, futbolda bazen bir tek oyuncu oyunun vicdanıdır. O vicdan sahada yoksa, rakip seni ortadan deler geçer. Trabzonspor’un genlerinde mücadele, direniş, delilik vardır. Ama son maçlarda sanki o genler bastırılmış. Yürekler yorgun, inanç eksik. Futbolun dili teknik olabilir ama ruhu duygudur. Trabzonspor o duyguyu kaybettiğinde, geriye sadece bir takım kalır, bir şehir değil. Taraftar kolay sevmez ama sevdi mi ömürlük sever. O deli balın tadını da iyi bilir:
Tatlıdır, tehlikelidir, unutulmazdır.
Tek isteği, sahada yüreğini koyan, rakibini o deli balın etkisiyle bayıltan bir Trabzonspor’dur. Yoksa her kaybedilen maçtan sonra, her dağılmış oyun sonunda aynı soru yankılanır tribünlerden, kahvelerden, yüreklerden:
“Bizim deli bal nerede?”
MASADA DA SAHADA DA! ARTIK LAF DEĞİL, İŞ ZAMANI!
Trabzonspor’da yeni bir rüzgâr esiyor…
Ama bu öyle rastgele esen bir rüzgâr değil!
Direksiyonda Ertuğrul Doğan var.
Kaptan koltuğuna geçtiği günden bu yana, ne panik var ne telaş.
Bir yol haritası çizmiş, adım adım gidiyor.
Günü kurtarmak yok!
Yarını inşa etmek var!
“Masada da sahada da güçlü Trabzonspor” diyor.
Ve bu laf, boş bir slogan değil…
Altında alın teri, plan, disiplin var.
Devre arası gelmeden çağrısını yapmış:
“Hocam, isteğini şimdiden söyle.
Kim gidecek, kim kalacak, kim gelecek… Ne gerekiyorsa yapalım.”
Tam yetki, tam güven!
Bu cümleyi Trabzonspor tarihinde pek duymadık.
Ama bugün duyuluyor!
Çünkü bu kez niyet başka…
Çünkü bu kez hesap günü değil; icraat zamanı!
Scoutta bir genç isim parlıyor: Eren Mert.
Uzun süredir sahada değil, perde arkasında çalışıyor.
Scout olarak yaptığı analizlerle dikkat çekiyor.
Ama ortada hâlâ resmi bir unvan yoktu.
Başkan Doğan fark etmiş: “Önümüzdeki günlerde resmileştireceğiz” diyor. Demek ki sistem kuruluyor.
Artık “duyduk ki biri önermiş” dönemi bitti!
Artık rapor dönemi, analiz dönemi, proje dönemi başladı!
Topun dışında da hesap var!
Geldik işin masa tarafına…
Kulüp, stadyum altındaki alanlar için bir şirkete yetki verdi.
Değerleme yapılıyor, yakında kiralama başlıyor.
Yani Trabzonspor artık sadece topa değil,
taşa, arsaya, metrekareye de hükmediyor!
Bravo!
Çünkü bu şehir, emeğinin karşılığını almak zorunda.
Boş kalan her metrekare bu camiaya ihanettir!
Ertuğrul Doğan bunu görmüş.
Ve diyor ki: “Artık her şey değerinde olacak.”
Detay mı dediniz?

Birileri “Ne gerek var bu detaylara” diyebilir.
Ama büyük kulüp, detaylarda gizlidir!
Top sahada döner…
Ama hesap, defterde kapanır!
Mesele sadece futbol değil!
Mesele Trabzonspor’un geleceğini inşa etmek!
Ertuğrul Doğan bu yolda yürüyor.
Ama unutmamalı:
Trabzon halkı da onu adım adım izliyor.
Bu şehir lafa değil, icraata inanır!
“Masada da sahada da güçlü Trabzonspor” diyorsan,
O masada hak, o sahada yürek eksik olmayacak!
Çünkü bu şehir bilir ki:
Rüzgâr estiği yöne değil,
Yüreğiyle yürüyenlerindir Trabzonspor.
Başkan, yelkeni açtı…
Şimdi sıra, fırtınayı yönetmekte!
HEM HESAP TUTMADI, HEM OYUN
Alanyaspor karşısında alınan beraberlik, Trabzonspor camiasında soğuk bir duş etkisi yarattı. Bu beraberlik, ne planlarda vardı ne de hesaplarda…
Çünkü Trabzonspor o maçı kazanmış olsaydı, puanını 27’ye çıkaracak, lider Galatasaray’ın yenilgisiyle fark ikiye inecekti.
Yani lig, yeniden nefes alacaktı.
Ama olmadı.
Futbolun dili kısadır, cümlesi nettir: “Kazanmadan konuşamazsın.”
Fatih Hoca ile işler iyi gidiyordu, ta ki Alanya virajına kadar…
O virajda direksiyonun kontrolü kaybedildi. Belli ki ya rakip doğru okunamadı ya da fazla hafife alındı.
İkisinin de faturası aynıdır: kayıp puan, kaybolan güven, artan soru işaretleri.
Oysa Alanyaspor sıradan bir takım değil.
Bu ligde Göztepe ile birlikte en atletik, en tempolu futbolu oynayan iki takımdan biri. İlk yarıda silik bir görüntü sergileyen Alanya, ikinci yarıda Trabzonspor’u resmen dayak yiyen bir boksöre çevirdi.
Vuruş üstüne vuruş, hata üstüne hata…
Ve sonunda gelen o tatsız beraberlik.
Trabzonspor’un oyuncu kalitesi belli.
Ama futbol sadece forma kalitesiyle oynanmıyor; hazırlık, analiz ve ciddiyet olmadan hiçbir oyun ayakta durmaz. Alanyaspor’u çözememek, bir teknik hatadan öte bir zihin yorgunluğudur.

Camia tedirgin, taraftar huzursuz…
Çünkü herkes biliyor: bu puan kaybı sadece iki puan değil, kaybolan bir fırsattı. Galatasaray yenilmişken, Fenerbahçe ensedeyken, Trabzonspor o fırsatı elinin tersiyle itti. Ligde bazen bir maç, bir sezonun yönünü değiştirir.
Belki de bu maç, o maçlardan biriydi. Fatih Hoca ve ekibine kimse düşman değil, ama dostluk bazen aynayı göstermektir. O ayna bugün şunu söylüyor: Trabzonspor, oyunu değil, özgüvenini kaybetti.
FAROZ DEMEK FENER DEMEK
Hafta içi bir partinin il başkanı çıkmış, Trabzon’la özdeşleşmiş Faroz ismini eleştirmiş. Ağzından “Pontos” gibi sözler dökülmüş. Sanki Trabzon’un bütün dertleri bitmiş de, sıra mahallesinin adına gelmiş.
Yahu arkadaş, sen bak işine!
Bu şehirde denizin tuzunu yutmadan, balık kokusuna karışmadan, martının sesine kulak vermeden kimse bu şehrin ruhuna laf edemez.
Ben bu mahallenin altmış senelik çocuğuyum.
Toprak da beni tanır, deniz de…
Bu sokaklarda büyüdüm, bu mahallede yürüdüm.
Ömrüm Faroz’da geçti ama bir gün bile “Yalı Mahallesi” demedim, demem de! Çünkü Faroz bir kelime değil, bir kimliktir. Trabzonspor’un şampiyonlukları konuşulurken, Avrupa’da tarih yazılırken, o tribünlerin arkasında Faroz’un çocukları vardı. O sesler, o davullar, o bayraklar hep bu mahallenin kalbinden çıktı. Faroz’un deniz kokan yürekleriyle büyüdü bu şehir. Unuttunuz galiba; bu mahallenin sokaklarından Ali Kemal, Osman Denizci, Necati, Hami Mandıralı gibi yıldızlar çıktı.
Kiminin ayağında çamur, kiminin elinde top…
Hepsi Faroz’un çocuklarıydı!
O ruh hâlâ yaşar, hâlâ yetişir!
Eskiden başka bir Faroz vardı.
Tumbullu, Harmanlı, Uzunlu, Boncuklu, Dikili Kayası’yla bir tarih…
Dikili Kayası, suyun on beş santim altında dururdu.
Altında bir oyuk vardı, üstünde bir sır.
Büyük ve küçük kılıma, boklu, kurşunlu kayalarıyla bir masal gibiydi o deniz.

Bir zamanlar o dikili kayanın üstüne bir mermer konurdu.
Mermerin üzerine de bir fener yerleştirilirdi.
Niye mi?
Çünkü o fener, gecenin karanlığında Faroz’un gözüdür.
Samsun’dan gelen gemiler karpuz ,üzüm, armut deniz yolu ile getirirken o feneri görür, ona göre limana yanaşırdı.
Faroz demek, yolu gösteren ışıktır.
Trabzon’un karanlıkta kalan yönünü aydınlatan fenerdir.
Şimdi kalkmış birileri bu ismi tartışıyor…
Siyasetin kısır çekişmesine, cehaletin diline kurban etmeye çalışıyor.
Yok öyle yağma!
Faroz’u silemezsiniz, unutturamazsınız.
Çünkü Faroz, Trabzon’un hafızasıdır.
Her taşında bir hikâye, her dalgasında bir anı vardır.
Bugün o kayalardan biri eksilse bile,
Faroz’un ışığı sönmez.
Çünkü o fener bir kere yanmıştır
Ve o fener, Trabzon’un yüreğinde hâlâ yanmaya devam eder.
Faroz demek, fener demek... Yolu aydınlatan, yön gösteren, unutulmayan demek.
PİSLİĞİN İÇİNDE BOĞULAN FUTBOL
Temizmiş… Ahlaklıymış… TFF Başkanı kürsüde konuşuyor: “Bahisle mücadele ediyoruz!” Peki soruyorum: Birinci Lig’de 77 futbolcu, İkinci Lig’de 282 futbolcu toplam 1024 futbolcu bahis oynuyorsa, bu mücadele nerede? Pisliğin kokusu artık kulak tırmalıyor!
TFF, iki ve üçüncü lig maçlarını erteledi…
Bravo! Cesaret mi bu? Yoksa sadece vitrin temizliği mi?
Madem o kadar kararlısınız, neden Süper Lig maçları oynanıyor hâlâ?
Orada hiç mi el değmemiş, tertemiz melekler top koşturuyor?

Yoksa orada bahis oynamak “profesyonel seviyede suç sayılmıyor” mu? Futbolun vicdanı kir içinde…
Formalar terden değil, şüpheden ıslanıyor.
Skor tabelası değil artık, kuponlar belirliyor kaderi.
Bu ülkenin çocukları hâlâ o topun peşinden hayal kuruyor, ama topun içi dolu: bahisle, menfaatle, utançla…
Siz hâlâ “sistemi temizliyoruz” diyorsunuz!
Ne sistem kaldı, ne temizlik…
Kendi çıkarınızın süpürgesini sallıyorsunuz sadece!
Gerçek temizlik, ekran önünde değil, kulis arkasında başlar.
Eğer gerçekten samimiyseniz; Süper Lig maçlarını da erteleyin!
Aynı terazide tartın herkesi!
Bu pisliğin üstü örtülmez artık.
Türk futbolu çamurun içinde değil…
Çamurun ta kendisi olmuş!
BİR ZAMANLARIN AYRILMAZ İKİLİSİ
Biraz da nostalji takılalım.. Bu Fotoğraf önüme düştü…
Baktım, gözüm değil kalbim hatırladı!
Bir zamanlar Trabzonspor’un soyunma odasında iki isim vardı ki,
sadece masör değil, adeta takımın nabzıydı onlar.
Sakatı ayağa kaldıran, morali düşeni gülümseten,
idmana geç kalanı sözle değil, sevgiyle toparlayan iki yürek…
Murat Şahin ve Şefik Erkaya.
Ayrılmaz ikili.
Biri şimdi İstanbul’da, kendi iş alanında büyüyen bir iş insanı…
Diğeri hâlâ Trabzonspor’un içinde, sağlık işlerinin başında!
Yıllar geçti…
Ama o emek, o aidiyet, o dostluk hiç eskimedi.
Bir masörün elinde sadece bandaj değil, yürek vardı bir zamanlar.
Bir sağlıkçının sözünde sadece teselli değil, inanç vardı.
Bugün o fotoğrafa bakınca anlıyorum ki;
Trabzonspor sadece formadan, sahadan ibaret değil.
Bir ruh, bir geçmiş, bir sadakat meselesi bu…

Murat Şahin ve Şefik Erkaya…
İsimleri belki manşet olmadı ama
her galibiyetin arkasında onların da teri vardı.
O yüzden bu satır, bir teşekkür satırıdır.
Bir zamanların soyunma odası kahramanlarına…
O sıcak havluların, o soğuk spreylerin,
ve o samimi gülüşlerin hatırına.
Ne güzel demiş biri:
“Bazı dostluklar, zamanın bile unutturamadığı tedavilerdir.”