Türk futbolu bir kez daha aynı hatayı tekrarlıyor. Kural belli: 14 yabancı serbest. 2025-26 sezonunda yabancı sahada 5, kulübede 2 idealdi. Peki ya geriye kalanlar? Tribünde yan gelip yatan, maçına bile gitmeyen “profesyonel turistler” gibiler! Sahada topa basan yok, ama sözleşmeye imza atan çok!
Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır?
Sonuç?
Kulüplerin kasasından milyon Euro’lar akıp gidiyor.
Hem de hiçbir karşılığı olmadan.
Yazık değil mi ülkemizin kulüplerine ve totalde ülkemizin dövizine?
Bu para sonuçta sizin, bizim, bu ülkenin parası.
“Bize ne” deme lüksümüz var mı?
Yok!
Ülkemizin olarak zaten eskilerin deyimi ile dövizin açısından "yongaya kaşınıyoruz!" Çünkü sonunda hepimiz ödüyoruz bu hovardalığın faturasını! 5+2 yabancı kuralı en idealiydi. Eskiden sahada 5, kulübede 2 yabancı vardı.
Ne eksikti ligde?
Heyecan mı yoktu, kalite mi düşüktü? Hayır.
O sistem hem Türk oyuncuya şans tanıyor hem de gerçekten katkı verecek yabancıya alan açıyordu.
Şimdi ise kulüpler vitrini doldurmak için ‘alalım da dursun’ diyor.
İyi oynarsa ne âlâ, oynamazsa sorun değil, nasılsa parası bizden çıkıyor! 100 milyar Euro çöpe! Var mı böyle bir düzen? Ve böyle bir düzen sürdürülebilir mi?
Evet, her sezon kulüplerin yabancılara dağıttığı toplam para 1 milyar Euro’yu aşıyor. Ve bu paranın büyük kısmı, forma yüzü görmeyen, motivasyonu sıfır, günü kurtarmaya gelen futbolculara gidiyor. Birçoğu, “futbolu bırakmadan önce Türkiye’de son tatilimi yapayım” düşüncesiyle geliyor.
Kulüpler, bonservis ödemesin diye transfer ettiği bu isimlerin birçoğunu sezon ortasında göndermek için bin dereden su getiriyor. Kimse kolay kolay gitmiyor. Sözleşme sağlam, oturuyor ve paşa paşa dövizini alıp, yatıyor! Bu parayla neler yapılmazdı ki?
Türk futbolunun geleceğine, altyapısına yatırım yapılıp, oradan çıkarılacak yetenekli futbolcularla "Portekiz Modeli" ile gençler yetiştirilir, ülkemizde ve Avrupa'da başarı yakalanır, hem de futbolcu ihraç ederek büyük döviz açığı olan ülkemize para kazandırmış olurduk! Fena mı olurdu?
Amatör kulüplere can suyu verilirdi.
Sokaklara minyatür sahalar inşa edilirdi.
Genç yetenekler için altyapılar geliştirilirdi.
Kulüplerin borçları azaltılır, yıllık vergi affı istenmezdi.
Ve en önemlisi, Türk futbolunun geleceği için yatırım yapılırdı.
Ama anlaşılmaz bir TFF tutarsızlığı ile 2025-26 sezonunda yabancı sayısını azaltma sözü verilmişken, bu sezondan vazgeçildi.
Neden?
Büyük takımların elinde fazla yabancı vardı, "mağdur olmasınlar" dendi.
Peki Türk futbolu mağdur olmuyor mu? Her yıl Avrupa’da 1-2 takım zar zor tur geçiyor diye, koskoca lig çöplüğe mı dönsün yine?
Sadece Avrupa için yapılan transferler, yerel ligimizi bataklığa sürüklüyor, görmüyor musunuz? Yanlış da anlaşılmasın, biz yabancıya karşı değiliz ama iyi oyuncuya her zaman kapımız açık olsun diyenlerdeniz.
Kalite getiriyorsa, gençlere örnek oluyorsa, katkı veriyorsa baş tacıdır. Ama kulüplerin "hava atmak" için, menajerlerin dayatmasıyla transfer ettikleri çürük elmaları izlemek zorunda değiliz. O nedenle şunu özellikle ifade etmek istiyorum, bu sistem sürdürülebilir bir sistem değildir.
Birileri bu hovardalığa "dur" demeli. Planlı, adaletli ve futbolun geleceğini düşünen bir sistem kurulmalı. Yabancı sayısı azaltılmalı, Türk oyuncuların önü açılmalı. Türk futbolu, vitrini değil, kökü sağlam bir ağaca dönüşmeli.
YOLLARIN SESSİZ EMEKCİSİ GÖNÜLLERİN MÜHENDİSİ
Şehirler insanlarıyla güzelleşir. Ve bazı isimler vardır ki, yaptıkları işlerle sadece görev yerlerinde değil; gönüllerde de iz bırakırlar. Bu hafta, tam da böyle bir ismin kapısını çaldık: Karayolları 10. Bölge Müdürlüğü’nde AR-GE Başmühendisi olarak görev yapan değerli insan Semih Peker.
Semih Peker’i uzun yıllardır tanırım. Gazetecilik yaptığım dönemde, Karadeniz Gazetesi’nde kalem oynattığım yıllarda, o Trabzon Jeoloji Derneği’nin Başkanıydı. O zamanlardan beri aramızda kurulan dostluk, zamanın hırpaladığı değil, pekiştirdiği bağlardan biri oldu. Mesleki başarısının yanı sıra, mütevazılığı ve insanlığıyla da gönüllerde ayrı bir yeri vardır Semih kardeşimin..
Bu özel ziyarette yalnız değildim.
Yanımda Trabzonspor’un cefakâr ve vefakâr yöneticisi, Tesisler ve Stadyum Sorumlusu sevgili Coşkun Öztürk vardı. İkimizin de ortak noktası hem Semih Peker’e olan dostluğumuzu hem de Trabzon’a olan sevgimizdi. Ziyaret boyunca sıcak bir sohbet, eski hatıralar ve Trabzon üzerine edilen dostane muhabbet, bize o günün unutulmaz anılarından biri olacağını gösterdi.
Makam odasında bizi içtenlikle ağırlayan Semih Peker, tıpkı yıllar önceki gibi samimi, mütevazı ve hayata dair birikimlerini paylaşmaktan çekinmeyen bir dosttu. Sohbetin sonunda Coşkun Öztürk, yanında getirdiği anlamlı bir hediyeyle Semih Peker’i duygulandırdı: Trabzonspor’un yeni sezon forması. Bu hediye, sadece bir arma değil; aynı zamanda Trabzon’a ve değerlerine duyulan saygının sembolüydü. Bazen bir ziyaret, yılların birikimini, vefayı, hatıraları ve dostluğu tek bir çerçevede buluşturur. İşte bu ziyaret, tam da öyleydi. Teşekkürler Semih Peker, Trabzon’a kattığınız değer, sadece mühendislikle değil; insanlığınızla da büyüyor. Ve teşekkürler Coşkun Öztürk, Vefanın, samimiyetin ve bordo-mavinin içten temsilcisi olduğunuz için.
A.SEBATSPOR BAŞKANLIĞINA YAKIŞAN İSİM ATALAY ARMUTÇU
Akçaabat Sebatspor’da kongre heyecanı yaşanıyor. İki sezondur 3. Lig’de şampiyonluğu play-off serilerinde kaçıran kırmızı-beyazlı camiada, mevcut başkanın yeniden aday olmayacağını açıklamasıyla birlikte gözler artık yeni bir lidere çevrildi. Zor günlerden defalarca alnının akıyla çıkan bu büyük camianın, yine ayağa kalkacağına yürekten inanıyoruz. Ancak bu kez, doğru isimle yola çıkmak her zamankinden daha önemli.
Sebatspor’un BAL Ligi günlerinde bile kulübe desteğini hiçbir zaman esirgemeyen, hem sahada hem masada gerçek anlamda mücadele veren bir isim var: Atalay Armutçu. Onun adı, bu camiada sadece bir yönetici olarak değil, bir fedakârlık simgesi olarak anılıyor. Yıllarca kulübün genel kaptanlığını yapan, her zorluğun içinde ilk elini taşın altına koyan, sonra Trabzonspor’da yöneticilik görevini sürdüren Atalay Armutçu, hep bu toprakların, bu armanın evladı..
Atalay Armutçu, sessiz ama etkili bir liderdir. Herkesin alkış beklediği yerde o, perde arkasında işini yapar. Sahne ışıklarında değil, kulübün kalbinde yer alır. Sebatspor’u temsil ederken ne reklama ihtiyacı oldu ne de övgüye. Çünkü onun derdi hiçbir zaman kişisel bir başarı olmadı; tek derdi Sebatspor’un başarısıydı.
Bugün camia bir değişim arayışında. Yeni bir sayfa açmanın eşiğinde. Ama bu sayfanın başlığı doğru yazılmalı. Bu kulübü tanıyan, ruhunu bilen, geçmişte olduğu gibi bugün de her şeyini Sebatspor için ortaya koyacak bir isim gerek. İşte o isim Atalay Armutçu’dur.
Elbette tüm adaylar kıymetlidir, bu kulübe gönül vermiş her bireyin yeri ayrı. Ancak bazen bir camianın kaderi, onu en iyi anlayan elinde şekillenir. Atalay Armutçu, bu kulübün içinden çıkmış, geçmişini bilen, geleceğini inşa etmeye hazır bir liderdir.
Çünkü bazı insanlar sadece görev almaz, sorumluluk taşır. Ve bazı isimler vardır ki, arma için doğmuştur. Atalay Armutçu, Akçaabat Sebatspor için yalnızca bir tercih değil; bir vefa, bir umut, bir yeniden doğuştur.
GÖNLÜ FAROZ’DA KALAN ADAM “KOSTANTİN TEMEL”
Trabzon futbolunun sahadaki sessiz emekçilerinden, tanınmış Farozlu “Konstantin Temel” lakaplı Temel Karayunus, yıllar önce Karadeniz’in hırçın kıyılarından ayrılıp gurbetin yolunu tuttu ama kalbini doğup büyüdüğü topraklarda bıraktı. Yıllarca saha komiserliği yaparak Trabzon futboluna katkı sağlayan Temel Karayunus, Trabzonspor’un Avni Aker Stadı’nda oynadığı birçok kritik maçta görev almış, hakemlerin ve misafir takımların güvenle sahaya çıkmasında büyük rol oynamıştı. Futbola olan ilgisi, disiplini ve renkli kişiliğiyle hem spor camiasının hem de Faroz Mahallesi’nin sevilen ismi olan Temel Karayunus, büyük ablası ve abisi gibi yıllar önce Antalya’nın yolunu tuttu. Ancak göç ettiği topraklarda da Trabzon’u ve Faroz’u asla unutmadı.
Şu an Antalya’da yaşayan Temel Karayunus, sadece bir hemşeri değil, aynı zamanda bölgedeki Trabzonluların sesi konumunda. Taka Gazetesi’nin Antalya temsilciliğini yürüten Karayunus, özellikle Trabzon kökenli bürokratların, iş insanlarının ve yöneticilerin başarılarını kamuoyuna taşıyor, onların çalışmalarını haberleştirerek görünür kılıyor. İnsan doğduğu yeri unutmamalı. Herkesin bir kökü var, ben de nereye gidersem gideyim, gölgem hep Faroz’da kalıyor,” diyen Temel Karayunus, memleket hasretini mesleğiyle dindirdiğini belirtiyor.
Yılların deneyimi ve dinmeyen heyecanıyla mesleğini sürdüren Temel Karayunus, genç gazetecilere de örnek olacak bir çalışma disiplini sergiliyor. Kendi deyimiyle “ekmeğini gurbette kazansa da yüreği hep memleket için atanlardan.”
Antalya’da görev yaptığı her haberde, satır aralarına bir tutam Trabzon sevgisi serpen Temel Karayunus, adeta iki şehir arasında gönül köprüsü kuruyor. Hemşerilik duygusunu güçlü tutan duruşu, onu Antalya’daki Trabzonluların doğal temsilcisi haline getiriyor. Faroz’un yetiştirdiği bu renkli kişilik, bugün Antalya’da bir yandan gazetecilik mesleğine katkı sunarken, diğer yandan da Trabzon’un kültür elçiliğini üstleniyor. Ve herkesin hemfikir olduğu gibi:“ Temel Karayunus varsa, Faroz her yerde bir adım daha yakındır.”
KUPA, KARDEŞLİĞİN ELLERİYLE YÜKSELECEK
Trabzon futbolunun yetiştirici gücü olan altyapılarda büyük bir final heyecanı yaşanıyor. Akçaabat Sebatspor U13 takımı ile Trabzonspor U13 takımları finalde karşı karşıya gelecek. Kırmızı-Beyazlı ekip, grup aşamasında oynadığı maçları kazanarak Play-Off’lara yükseldi. Çeyrek finalde Yomraspor’u 3-0, ardından Ofspor’u 4-1’lik skorla geçen Sebatspor U13, yarı finalde Araklıspor’u da 3-0’lık net bir skorla eleyerek adını finale yazdırdı.
Akçaabat Sebatspor U13 Antrenörü Recep Kasap, final öncesi yaptığı açıklamada oyuncularına olan güvenini şu sözlerle dile getirdi:
“Sezon başından beri sadece skor olarak değil, oyun disiplini, takım ruhu ve karakter olarak da sahada en iyi şekilde durmaya çalışan bir takım olduk. Bize güvenenleri mahcup etmemek için çok çalıştık. Bu süreçte hem sporcu hem birey olarak gelişen çocuklarımızla gurur duyuyorum.”
Trabzonspor’un güçlü bir rakip olduğunu belirten Kasap, dostluk vurgusunu da ihmal etmedi: “Trabzonspor altyapısı yıllardır bu işin lokomotifi. Onlarla final oynamak bizim için ayrı bir gurur. Bizim çocuklarımız sahada ellerinden geleni yapacaklar ama bu maçta kimin kazandığı değil, nasıl bir mücadele verildiği önemli. Hem Trabzonspor hem Sebatspor bu şehrin değerleri. Kim kazanırsa kazansın, Trabzon futbolu kazanacak ”dedi. 28 Haziran Cumartesi günü oynanacak olan Sebatspor-Trabzonspor U13 finali, genç yeteneklerin vitrine çıkacağı bir platform olmasının yanı sıra, centilmenliğin ve dostluğun da en güzel örneklerinden biri olacak. Kupayı hangi takım kaldırırsa kaldırsın, kazanan Trabzon’un geleceği olacak.