Vefatının 85. senei devriyesini idrak ettiğimiz Cumhuriyetimizin Banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla anıyoruz

Bugün 10 Kasım. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 85. yıl dönümü. Bu vesile ile Atatürk’ün Trabzon ziyaretleri ile ilgili bugüne kadar yayınlanmadığını düşündüğümüz Trabzon hatıralarını, “Mazideki Trabzon” sayfamıza konuk ediyoruz.

Yazı dizimizi takip edenler Trabzon’un bir dönem en etkili kalemlerinden Cevdet Alap’ın (D.1898- Ö.1947) hatıralarını zaman zaman yayınladığımızı bilirler. Gazeteci Cevdet Alap Atatürk’ün Trabzon ziyaretlerinde onu takip etmiş ve onunla sohbet etmiş bir aydınımızdır. Alap, Gazi ile yaşadığı bir hatırayı 1946 senesinde Yeniyol gazetesinde “Görüşler ve duyuşlar” adlı köşesinde aktarır. Bakalım, Alap neler anlatmış:

GENÇLERE DİKKAT

“…Hani ya hatırlarsınız… Tahsin Uzer, Atatürk’ü Trabzon’a davet etmişti. Doğu illerinden de binlerce davetli de vardı. Trabzon’da su, hastane, lise temin edildiği o mesut yıl…(Yani 1937 senesini kast ediyor). Atatürk’ün sofralarına oturduğunuz zaman, Atatürk (horon oynayan) oyuncuların zindeliklerinden bahsediyor ve milli oyunların çok iyi spor olduğunu söylüyorlardı. Ondan sonra Atatürk, Trabzon halkının, talebesinin kendileri için gösterdiği büyük tezahürattan dolayı pek memnun kaldığını, Trabzon ve doğu illeri genç neslin çok zeki olduklarını söylediler. Bu arada Atatürk (Eğer bu 17-18 yaşlarındaki çocukları bir araya toplarsam yaptığım inkılaplardan daha büyüğünü yaparım) dediler.

Bahis doğunun kültürüne intikal etti. Atatürk “Pek yakında şark âlemi, kültür sahasında çok tealiedecektir (ilerleyecektir). Ben sözlerimi israf edemem, konferanslar vermek istemem, çünkü havaya gider, söylediklerim hep kaleme alınmalıdır” der.

YÖNETİCİLER BEKÇİDİR!

Atatürk’ün Tahsin Uzer’e “Sen bütün müfettişlerin fevkindesin, insansın ve insan seçmesini iyi bilirsin.” Sözü üzerine Tahsin Uzer teşekkür eder. Sonra o zamanki içişleri bakanını göstererek, “Amirimdir, mahiyetinde çalışmaktan iftihar ederim” der. Atatürk “Bravo Tahsin böyle olmanızı isterim” dedikten sonra “Kalk, Şükrü Kaya cevap ver.”

Şükrü Kaya: Atatürk! Ben ve Tahsin bir bekçiden farklı bir şey değiliz. Ben birinci safta, Tahsin ikinci safta bekçiyiz. İcabında Tahsin birinci ve ben beşinci olarak arkaya geçerim ve Tahsin’e sandalyemi muhabbetle terk ederim. O zamanda Tahsin’in emirlerine büyük bir merbutiyetle mutavaat ederim. Atatürk:

-“Bu ne tevazu, bravo, ben böyle isterim” der.

Tahsin Uzer: Arkadaşlar, Atatürk arkadaşlarını lalettayin almamıştır. Hepsini harp meydanında seçmiştir. Atatürk ki Türkün şerefini kurtarmıştır. Atatürk ki şanlı bir Türk tarihi yazmıştır. Atatürk ki kuvvetli bir Türkiye yaratmıştır. Atatürk ki cihan siyasetinde kuvvetli ve sözü geçer Türkiye yaratmıştır.

Atatürk:

-Çok memnun ve mütehassisoldum. Şimdi bunları İsmet İnönü’ye bildirmek isterim. Tahsin kalem kâğıt al. Mayakon gelsin, o iyi not tutar. İsmail Müştak Mayakon geldi. Atatürk: Ordunun intizam ve mükemmeliyetinden bahsettiler. Karadeniz hava ve teşkilatını iyi bir surette hazırladığını söyleyerek Orgeneral Kazım Orbay’a hitaben:

- Kazım kıymetli bir askerdir. Kazım’ı çok sever ve takdir ederim. Bu mevkie layıksın. Kudretine emin olduğumdan dolayıdır ki sana bu mühim ve yüksek vazifeyi verdim. Orbay teşekkür etti, ellerini öptü. Atatürk de onu alnından öptüler.

Şükrü Kaya “müsaade ederseniz (sofradakileri göstererek)  rahatsız olmazlarsa Mayakona bir mektup okutmak istiyorum. Mayakon iyi okur” deyince Atatürk: - Ne imiş o mektup?

Uzer: Atatürk’ün İsmet İnönü’ye yazdığı Atatürk imzalı bir mektup. Okunduğu zaman görürsünüz. Atatürk: “Ne gibi bir mektup?”

Şükrü Kaya:

-Belki aleyhimizde

Atatürk: Haydi bakalım okuyun görelim. Ne imiş aleyhimdeki mektup?

ATATÜRK AĞLADI

İsmail Müştak Mayokan mektubu getirdi ve okudu. Bu mektupta Atatürk bütün şahsi emvalini devletin hazinesine terk ediyordu. Bu emvalin listesi okunurken Atatürk salonda bulunan bütün zevatın sofra başına gelmelerini emretti. Liste okunurken Atatürk:

-Yaptığım işi kendim de çok beğendim. Çok hoşuma gitti, çok mütehassız oldum (Duygulandım) . Atatürk ağlıyordu. Mendilini çıkardı ve gözlerinden akan yaşları sildi. Herkes ağladı. Liste okunurken Atatürk tekrar tekrar (Evet verdim) diyorlardı. Yalnız İstanbul’daki çeltik fabrikasının %40 hissesi okunurken Atatürk: Bu yanlış anlaşılmasın, bu fabrikadaki hissem bu kadardır. Hepsi benim olsaydı, hepsini verirdim. Liste okunduktan sonra Atatürk:

-Daha da vereceğim. Buyurdular. Bu köşkü bana Trabzon Hususi İdaresi hediye etti. Burayı yine onlara vereceğim.”

Burada araya girerek bir hususu belirtelim. Atatürk bütün mal varlığını Türk milletine armağan ettiği köşkün bağış listesinde yer almamasından ötürü köşk kız kardeşi Makbule Hanıma geçmişti. Daha önceki yazılarımızda konu ile ilgili iki görüşten bahsetmiştik. Bunlardan birincisi Atatürk’ün köşkü bağış listesine almayı unuttuğu, diğeri ise o günkü belediye başkanı Cemal Turfan’ın aktardığı “İşte yalnız bu evimi severim. Burayı ve biricik arabamı kimselere vermem”[1] dediği için köşkün bağış listesinde yer almadığıdır.

Ancak Cevdet Alap başka bir ayrıntı paylaşır. Atatürk,köşkü kendisine hediye eden Özel İdareye burayı geri vereceğini söylediği için köşk bağış listesinde yer almamıştır. Bizce de en 

makul açıklama bu şekildedir. Ancak köşkün özel idaresine devri işe ilgili işlem unutulmuş olmalıdır.

Biz Alap’ın notlarından devam edelim.

MAL MÜLK BANA AĞIRLIK VERİYOR

Tahsin Uzer, Atatürk’e hitaben “tarih böyle bir vakayı kayıt etmemiştir. Siz tarihe ve bütün dünyaya fazilet dersi veriyorsunuz” der.

Atatürk:

“Mal ve mülk bana ağırlık veriyor. Bunları milletime vermekle ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar. İnsanın serveti kendi manevi şahsında olmalıdır. Ben her zaman yaverlerime ve arkadaşlarıma, ne kadar yükselirseniz, ne kadar mevki sahibi olursanız, yine mağrur olmayınız diyorum. Benim paraya ne ihtiyacım var zaten? Masrafım da yoktur. Görüyorsunuz ya şampanya içmiyorum. İçkilerin en ucuzu olduğu için rakıyı tercih ediyorum. Mezem leblebi ve fıstıktır. O da yerlidir. Yemek benim için mevzubahis olamaz. “ der.

Cevdet Alap bu hatırayı naklettikten sonra “Sayın okuyucu! Bu hatırayı Atatürk Köşkünün bir kenarında tazelerken içimden, o büyük feragatten, o büyük ve yüksek duygudan o günden sonra kaç tanesini görebildik, duyabildik? Kaçkişi onun gibi yapabildi? Eski bir ifade ile heyhat! Milyonları milyonlara katan, apartmanlara apartman ekleyenlerin yüzde kaçına bir ibret veya kıssadan hisse teşkil ederse bu yazım ne mutlu!” diyerek bitirir.

ATATÜRK’ÜN ÜVEY BABASI

Gazeteci Cevdet Alap, 1947 senesinde Yeniyol gazetesindeki köşesinde Atatürk’ün çocukluk arkadaşı ve Üçüncü Umum Müfettişi Tahsin Uzer’in Trabzon’da kaldığı 1930’lu yıllarda bizzat kendisinin dinleyip not aldığı bilgileri gazetedeki köşesinde “Hatıralar” başlığı altında okuyucu ile paylaşır ve şöyle der:

“[Atatürk’ün] Büyük babası Molla Mustafa, babası keresteci Ali Efendi olan ve 1265 yılında Selanik’te doğan anası Zübeyde Hatunun sütünü emen Gazi Mustafa Kemal’e  ait bir ziyafetteki hatıralarını anlatan rahmetli Tahsin Uzer’in not ettiğim parçalarını bugün bir rahmet vesilesi olur diye naklediyorum.”

Alap’ın aldığı notlar bölük pörçük yayınlandığı için konu bütünlüğü sağlamak açısından bazı bölümlerini atlayarak aktarıyoruz.

“93 muharebesinde Selanik’te bir gönüllü taburu teşekkül etmişti. Bu taburun kumandanı bilahare Diyarbakır’da valilik eden Enis Paşadır. İşte bu taburda Keresteci Ali Efendi’nin, mülazımısani yani bölük muavini [olduğu] tabur İstanbul’a geliyor.

Biraz ahrarana (serbest)  hareket ettiği için taburu iade ettiler. Keresteci Ali Efendi de bu suretle görünür bir adam olarak Selanik’te tanındı. Ali Efendi 1293’de (1877/1878)evleniyor. Zübeyde Hanımı alıyor. Atatürk’ün tarihi tevellüdü (doğum tarihi) 1294 nihayetidir. Demek 

1295 [senesidir] (1879/1880) tir. Atatürk üç kardeştir. [Babası] Ali Efendi 1300  (1884/1885) tarihinde vefat ediyor. Zübeyde Hanım üç çocuklu yalnız kalıyor.”

Alap’ın Tahsin Uzer’den aktardığı tarihlerle bugün bildiğimiz tarihlerde bir farklılık göze çarpıyor. Ancak bir değerlendirme yapamıyoruz. Alap, Uzer’den aldığı notları aktarmaya devam ediyor:

“[Zübeyde hanım] Goloslu Ragıp Beyin eli ile (vasıtasıyla)Selanik’te reji muhafaza memuru Hayri Efendi ile evleniyor. Bundan sonra Zübeyde Hanımın çocuğu olmuyor. Hayri Bey’de ölünce Ragıp Bey bu çocukları himayesine alıyor. Zübeyde Hanım bir müddet sonra dayısı Hüseyin ağanın yanına gidiyor. Bir çiftlikte nazır olan Hüseyin Ağa Atatürk’e kazları güttürüyor. Halası Hatice Hanım Atatürk’ün zekâsını aile içinde ilk defa takdir eden kadındır. Atatürk’e Kemal ismini hesap hocası Yüzbaşı Mustafa Efendi 1310’da koymuştur.”

Burada yine araya girelim. Atatürk’ün babası Ali Efendi ölünce annesi Zübeyde Hanımın üç çocuğu ile tekrar evlenmesini yadırgayanlar olabilir. Ancak hatırlatalım, o dönemde kocası ölen kadına maaş bağlayacak, o da olmazsa babasından maaş verecek bir sosyal güvenlik sitemi henüz yok. Bu nedenle o zamanlar eşi ölen kadınların büyük bir çoğunluğu tekrar evlenmek zorunda kalırdı. Ancak Zübeyde Hanım ikinci kez evlendiğinde küçük Mustafa Kemal bunu nasıl karşıladı, üvey babası ile ilişkileri nasıldı? Üvey babasının başka çocukları var mıydı?Zübeyde Hanım bu ikinci eşi ile kaç sene yaşadı?  Bunlara cevap veremiyoruz.

Cevdet Alapson olarak “Okuyucularıma” diye bir hitapta bulunur ve şöyle devam eder:

“Bu satırları Tahsin Uzer’den dinleyip not ettiğim gibi yazmakla elinize sahih vesika vermeyi düşündüm. Ellerinde not halinde kalıp zamanla kayıp olacak olan vesikaları başkalarına hayrı dokunur ve çok değer alır düşüncesiyle neşretmelerini dilerim.”

Biz de ilk defa duyduğumuz bu mevzuları yayınlayarak çalışmalarımızda çok istifade ettiğimiz Cevdet Alap’ın dileğini 76 sene sonra da olsa yerine getirmiş olduk. Bu vesile ile bu hatıraları bize aktaran merhum gazeteci Cevdet Alap ile vefatının 85. Senei devriyesini idrak ettiğimiz Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla anıyoruz.