Bazı kavramların birden fazla tanımının olması, kavramın içeriğinin zenginliğinden, değişkenliğinden ve toplumlularda o kavrama her dönemde farklı anlam yüklenilmesinden kaynaklanmaktadır.

Hatta aynı kavrama bir toplumun belirli katmanları farklı anlamlar bile yükleyebilmektedir.

Tanımı üzerinde birliktelik sağlanamayan kelimelerden birisi de entelektüel kelimesidir. Bu kavramı birileri halkı aydınlatan kişiler olarak ifade ederken, birileri de halka yabancı olan kişileri kastetmiş, birileri entelektüellerin evrensel olmasını, birileri de yerelliği ön plana çıkarmasını önemsemiştir.

Entelektüel, aydın, münevver kelimeleri genelde aynı anlamda kullanılırken Ali Şeriati, entelektüel kişilerin bilgi üreten, alanına hakim, fakat toplumdan uzak kişiler olduğunu, aydınların ise entelektüel olmasalar bile toplumu donukluktan kurtaran, onu harekete geçiren bir yapıları olduğunu ifade etmiştir.

Toplumu aydınlatan, onların doğru yolu bulmaları için çaba harcayan, toplumun değerlerine bağlı, kendini yetiştirmiş kişiler aydın veya münevver olarak tanımlanmaktadır.

Batı yanlısı tavır takınanlar entelektüel; köklerine bağlı kalmayı tercih eden kişiler ise aydın, münevver olmayı tercih etmişlerdir.

Kendisini âmir konumunda gören ve halka tepeden bakan bazı atanmış kişilerin entelektüel tavrı ile içinden doğduğu toplumun gerçeklerini onlara anlatma, onları aydınlatma çabası içinde olanların tavrı farklı olmaktadır. Sınıfsal imtiyazını, zenginliğini entelektüel olmak için varis olarak gören, giyim tarzı üzerinden kendisini entelektüel olarak ifade edenlere rastlamak mümkündür. 

Entelektüel kavramının içi zamanla boşaltıldı, hatta kökeninden ve içeriğinden soyutlanarak şekilsel bir anlama dönüştürüldü. İçeriği yozlaştırıldığı için her tür eylemi yapan kişiler kendilerine aynı tanımı vermeye başladılar.

Entelektüel kavramının içinin boşaltılmasının ve yozlaştırmasının kökeni 1894 yıllarına dayanmaktadır.

1894 yılında Fransa’da, Yahudi kökenli Yüzbaşı Alfred Dreyfus, Almanlar adına casusluk yapmakla suçlanmış, yargılanarak müebbet hapisle cezalandırılmıştır. Dreyfus ise suçsuz olduğunu kanıtlamaya çalışmış ama bunda da bir türlü muvaffak olamamıştır. Bu olay nedeni ile Fransız toplumunda bazıları Dreyfus’un suçsuz olduğunu iddia ederken birçoğu hükümetten yana tavır takınarak cezanın haklı olduğunu savunmuşlardır.

Emile Zola 12 Ocak 1898 yılında L’Aure Gazesinde “suçluyorum” başlığı ile Fransız Cumhurbaşkanı’na mektup yazarak Dreyfus’un suçsuz olduğunu iddia etmiş, bu yazıdan cesaret alan bazı sanatçılar, “Entelektüeller Bildirisi” adı altında bir bildiri yayınlamışlardır.

O dönemlerde hükümeti desteklemek moda olduğu için birçok kişi entelektüel kavramını aşağılayıcı bir tanım olarak görmüş, bu kişileri aşağılayıcı ifadeler kullanmışlardır.

Sonradan yapılan incelemelerde Dreyfus’un suçsuz olduğu anlaşılmış ve serbest bırakılmıştır. Fakat bu olaydan sonra entelektüel kavramı derin bir anlam kazanmaya başlamış, özellikle haksızlığa, iktidara, onun eylemlerine karşı bir direnç geliştiren kişilerin etiketi olmuştur. Dahası muhalefet olmanın ilk şartı durumuna gelmiştir.

Bu dönemden sonra gerçek entelektüeller, siyasi, iktisadi bir beklenti içerisine girmeden “namuslu aydın” kavramı altında varlıklarını devam ettirmişlerdir.

Doğrudan, adaletten, hukuktan, mazlumdan yana olmak faziletli insanların ortak değeridir. Bu kavramlara ideolojik bir kılıf giydirip onları belirli bir gruba mal etmek hem büyük bir haksızlıktır.

Modern hayatla birlikte her şeyin hızla tüketildiği, pratik ve pragmatist insanların sayısının arttığı günümüzde bazıları, entelektüel olmanın en kısa yolu olarak karşı çıkma figürünü olur olmaz yerde dillendirmeye başladılar.

Okumayan, araştırmayan, üretmeyen, ülke sorunlarının temelini bilmeyen, ülkenin tarihsel ve kültürel sorunlarından habersiz kişiler, emeğe dayanın bilgiye erişme ve olgunlaşma çabası yerine,  muhalefet yaparak, entelektüel olma yolunu seçmişlerdir.

Batı özentili bir yaşamı önceleyen ülkemizin ürettiği entelektüel tipi de okumadan, araştırmadan, bir tiyatroda ya da sinemada figüranlık da olsa bir rol alıp sonra itiraz ederek kendini pahalıya pazarlamaya çalışan cambaz tipli insanları türetmiş, bunlar da muhalefet yaparak kendilerine entelektüel süsü vermeye başlamışlardır.

Ali Mustafa Efendi’nin  Ne kendi bir söze kâdir ne bir müellifi var/ Velîk herze-i ta’n ile ağızı mâlâmâl /dediği gibi, ne kendisine ait bir sözü, ne de ortaya koyduğu bir eseri var ama ağzı başkalarını eleştirmek için saçma sözlerle dolu dediği gibi günümüzde bu tip karşı çıkışlarla kendine alan açan binlerce cahil fakat kendini entelektüel zanneden kişilere rastlamak mümkündür.