Cumartesi akşamı Akyazı’nın üzerine çöken Karadeniz rüzgârı, sanki uzun zamandır beklediği o kıvılcımı sonunda bulmuş gibiydi.
Trabzonspor, Konyaspor karşısında aldığı galibiyetle yalnızca üç puanı değil, kaybolduğunu sandığımız o eski tutkusunu da sahaya çağırdı. Maçın ilk anlarından itibaren oyun;bir yanıyla kontrol ve aklın,bir yanıyla öfke ve arzunun, bir yanıyla da şehirle takımın kadim bağının sahneye taşındığı bir tiyatro gösterisiydi. Hareketli ve etkin.
Trabzonspor orta sahada tempoyu dikte eden, oyunu yönlendiren taraf olmaya çalıştı. Konyaspor çok direndi. Çağdaş Atan organizasyonunda bütüncül oynadı. Orta saha dinoması Folcarelli olmamasına rağmen Trabzonspor iyi iş çıkardı. Paslar daha doğru, koşular daha anlamlı, baskı daha kararlıydı.
Konyaspor savunması her ne kadar direnmeye çalışsa da, bordo mavili dalgalar kıyıya vurmaktan vazgeçmedi. Üç golle karşılığını aldı. Bu goller yalnızca skoru değil, duyguyu da değiştirdi. İlk gol bir kapı aralığıydı; umut sızdı içeri. İkinci gol bir yumruk gibi masaya vurdu; Bu takım yılmaz dedi. Üçüncü gol ise tribünlerin göğsünden yükselen sessiz bir çığlık gibiydi, özlemin, sabrın, inancın çığlığı.
Bu duyguyla Muçin'in harika frikiği tribünleri coşturdu. Konyaspor’un bulduğu tek gol ise sadece oyunun matematiğini değiştirdi, ruhunu değil. Maçın gerçek hikâyesi, Trabzonspor’un 90 dakika boyunca sahada kurduğu baskı, ritim ve kararlılık üzerine yazıldı. Konyaspor galip gelmek istedi. Gücü yetmedi. Ve final düdüğü çaldığında. Sanki Karadeniz’in dalgaları biraz daha uslandı, Sanki şehir uzun bir aradan sonra derin bir nefes aldı. Bu maç sonucu Trabzonspor zirveye ortak oldu. Bordo ile mavi renkleri ile birbirine yeniden sarıldı.
Trabzonspor bu kez sadece kazanan değil; yeniden kendini hatırlayan bir takımdı. Sanki Fırtına bu maçla yola çıktı.Hadi bakalım rastgele…