Kalemin kurşundan hızlı, çizginin kılıçtan daha keskin olduğu zamandayız. Her bir harf gülle ağırlığında, her bir çizgi kılıç keskinliğinde. Hak ile batıl arasındaki ezelden kıyamete mücadelede söz de çizgi de şimdilerde daha bir önemli, daha bir vazgeçilmez.
Öyle ya, kelam da, çizgi de sahibinin asası hükmündedir.
Yeri geliyor Kabilleşiyor yeri geliyor Hz Nuh'un (a.s) gemisine dönüşüyor.
Yeri geliyor Firavun olup ululaşıyor, yeri geliyor Hz İbrahim'in (a.s) ateşini harlıyor.
Yeri geldiğinde de Hz Muhammed'in (s.a.v) gönülleri fetheden haline bürünüyor.
Özetinde hak ile batıl arasında bir tercih meselesi.
İblis'inin kibrinden kurtulduğunda İki Cihan Serveri'nin nin iklimine ulaşıyor.
Söyleyenin dilinde, çizenin elinde efendisine göre kıblesini belirliyor.
Ya Hakk'ın hizasında, ya Şeytan'ın kölesi oluyor.
Geçtiğimiz günlerde sözde bir mizah dergisinde toplumun inanç değerleri, kutsalları yok sayıldı.
Söz konusu Rahmet Peygamberi Hz Muhammed (s.a.v) ile Hz Musa idi.
Sözde sanat vardı.
Sözde mizah vardı.
Halbuki o sanatta, o mizahta Firavun'un kibri, Ebu Cehil'in çirkinliği, Bedr'in in hüznü; Malazgirt'in, İstanbul'un fethinin karın ağrısı; Çanakkale'nin, Kurtuluş mücadelesinin keşkeleri ahu vahları vardı.
O çizgiler, o sözüm ona sanat, o mizah İblis'in enaniyetini, Firavun'un ululuk taslamasını, Ebu Leheb'in kirli dünyasını resmediyordu.
O mizahta Haçlı hayalleri vardı,
Ayasofya idealleri vardı, Bizans hülyaları vardı.
Ortada ne sanat, ne mizah ne de özgürlükler vardı.
Aslolan hak ile batıl mücadelesinde İblis'i de kıskandıracak biçimde İblis'e kul olmayı tercih etmek vardı.
Evet,
Küçük şeytan büyük şeytana, efendisine sözüyle, çizgisiyle hizmette kusur etmemişti.
Harflerin de hakkı vardır.
Harflerin dahi hakkı vardır üzerimizde. Çünkü kelimeler sadece anlam taşımazlar;Ahlâk da taşır, vicdan da.
Lakin ne zaman ki kelimeler arsızlaşır, kalemler edebe düşman kesilir, işte o vakit sahibini rezil eder, muhabını değil.
Son günlerde, Efendimiz Muhammed Mustafa’ya (s.a.v) yönelik söylenmiş, çirkin, haddini aşmış ifadelerle kirletilmeye çalışılan sözün haysiyeti, hepimizin yüreğinde yara olmuştur.
Leman dergisi tarafından yapılan bu hayasızlık sanatsal özgürlükle bağdaştırılamaz.
Bu ve benzeri ifadeler ahlakın sınırlarını aşmış, inancımıza mukaddesimize, ümmetin sevgilisine bir saldırıdır.
İki cihan serveri Efendimizi, küçümsemek, insanlığı küçültmektir. Çünkü Efendimiz’in sözü incitmezdi, sesi kimseyi yaralamazdı.
O, kalpleri onaran bir rahmetti.
Şimdi birileri o rahmete kin kusmaya kalkıyor. Lâkin unutulmasın ki, karanlık, güneşi sindiremez.
Bu çağda özgürlük maskesiyle yapılan her hakaret, insanlık onuruna, inanç hürriyetine atılmış bir çamurdur.
Zira özgürlük, başkasının inancını çiğneme hakkı değildir. Mizah adı altında sergilenen bu terbiyesizlik eleştiri değil edepsizliktir.
Kabul etmiyoruz.
Sessiz kalmıyoruz.
Efendimiz, sadece bir inancın peygamberi olarak gönderilmedi, o tüm insanlığa, habibine örnek bir kuldu;
Kalemle karikatürle silinemeyek kadar gönüllerde diridir.
Söz söylemek sorumluluktur. Kelimelerle bir dünya kurulur yahut bir dünya yıkılır. Harflerin yüzü yere düşerse, adabın çehresi düşer.
Biz bu yüzden sözün haysiyetine, kalemin vakarına inanırız.
Ve bu inançla diyoruz ki
Söz, muhatabına layık değilse susmak erdem olur.
Fakat söz konusu peygamberimiz ise susmak zillet olur.
Kalemden düşen her satır, sahibine emanettir.
Emanetin en kutsalı, efendiler efendisi, arşdan berzaha gönüllere emanettir...
Muhabbetle