Çanakkale, mermilerin havada birbiriyle çarpıştığı bir dünya mahşeridir. 276 kiloluk top mermisini "Ya Allah!" diyerek kaldıran Havranlı Koca Seyitlerin insanüstü çabasının tanığıdır. Henüz bıyığı terlememiş On Beşlilerin, Kınalı Aliler'in ölümü hiçe saydığı, bunun neticesi olarak da i’lâ-yı kelîmetullah aşkıyla  “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ” diyerek varını yoğunu ortaya koyduğu ve neticede son nefeslerini verdiği kutlu mekândır.

           

Çanakkale, bir milleti azgın dalgalar içinde boğulmaktan, balçığa saplanmaktan kurtaran, 18 Mart Deniz Savaşı'nda müttefik donanmasını bozguna uğratıp düşmanları şaşkına çeviren, 26 mayınla bir milletin yazgısını değiştiren ve zaferin simgesi olan Nusrat Mayın Gemisi'dir. Milletin yiğitlerinin Haçlılara karşı iman harcıyla ördüğü muhkem bir etten duvardır. Gül kokulu, yaşanılabilir bir dünya için güllerin dikenlere isyanıdır.

           

Çanakkale; tarihin beşiği, aydınlığın eşiğidir.  Bin yıldan beri büyük bir arzuyla ve iştiyakla İslâm'ın sancaktarlığını yapan bu necip Türk milletinin cenk meydanıdır.

           

Çanakkale aziz ve muhterem Mehmetçiğin kanıyla yazıp, canıyla mühürlediği ölümsüz bir destandır. Çanakkale birlik ve beraberliğin o doyumsuz cennet meyvesidir. Çanakkale yarım kalan sevgilerin cennette tamamlanacağı emsalsiz bir coğrafyadır.

Çanakkale demek Mehmet Akif ve İstiklâl Marşı demektir. Çünkü bu marş o kara(nlık) günlerde yazılmıştır. Akif "Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın." derken, adeta bir dua mahiyetinde  o günlerin tekrar yaşanmamsını temenni etmektedir.  

Yüzyılı aşkın bir zamandan beri her yıl 18 Mart tarihinde Çanakkale Zaferi'ni milletçe kutlar, bize bugün üzerinde yaşadığımız bu toprakları vatan kılan şehitlerimizi rahmetle anarız. Fakat onların ölüme (şehadete) gülümseyerek atılmalarını anlamakta güçlük çekeriz. Oysa o yüce ruhu anlamak Çanakkale Zaferini ve onun eşsiz mimarlarını anmaktan daha ehemmiyetlidir. Zira o çelik iradeyi anladığımız vakit gelecekten emin olabiliriz.

Bugünkü nesillerin hâl ve hareketlerine bakıldığında onların bundan bir asır evvelki Çanakkale şehitlerinin ruhundan fersah fersah uzak yaşadıkları görülür. Çanakkale şehitlerinin, uğruna canlarını feda ettikleri ve kanla suladıkları bu topraklar bugünkü gençlerin çoğu için bir arsa anlamı taşımaktan farksızdır. Oysa özelde söylemek gerekirse Çanakkale, genelde söylersek Türkiye toprakları rant sağlayan birer arsa olmanın çok ötesinde millî ve manevî anlamlar ifade etmektedir. Bu topraklara bir emlâkçı gözüyle değil bu vatanın ve bu ümmetin bir parçası olan şuurlu fertler gözüyle bakmalıyız. Zira bizi birbirimize bağlayan millet ve ümmet bağı koparsa istikbâlimiz ve istiklâlimiz maazallah tehlikeye girer.

Okulların (dolayısıyla öğretmenlerin) ve ebeveynlerin çocuklara vereceği en kıymetli ders (bilgi) her şart altında vazgeçilmez olan vatan, millet ve bayrak sevgisidir. Her biri birbirinden önemli ve kıymetli olsa da matematik, fizik, kimya, edebiyat, tarih, coğrafya bugün öğrenilir; yarın unutulur. Unutulunca tekrar öğrenilebilir. Fakat vatan, millet ve bayrak sevgisi içselleştirilemezse öğrenilen hiçbir şey o kişiyi vatansızlıktan ve bayraksızlıktan kurtaramaz. Bir de bakarsınız ki ,sözüm ona o yaygın deyimle dünya vatandaşı olmuşsunuz.  O zaman gelin iş işten geçmeden çocuklarımıza sahip çıkalım. Onları küresel çukurlara düşmekten kurtaralım. Onlara din, iman, vatan, millet ve ümmet sevgisi aşılayalım.

Çocuklarımıza dört duvar arasında kuru tarihî malumatlar vermekle onlara tarih şuuru kazandıramayız. Nasıl ki Japonlar ilkokul çağındaki çocuklarını ABD'nin atom bombalarıyla yerle bir ettiği Hiroşima'ya  ve Nagazaki'ye götürüyor ve orada yaşananları ayrıntılarıyla onlara anlatıyorlarsa biz de çocuklarımızı Çanakkale'ye götürelim.  Yaşanan acıları onlara anlatalım. Böylece çocuklarımızı gaflet uykusundan uyandıralım. Ötesi lâf-u güzaftır.