Hasad vakti geldiğinde toprak nefesini tutar; Ekilenin biçildiği, tohumun meyveye evrildiği mevsimlerde emeğin horonu tutulur harmanlarda...
Beli bükük, direnci dimdik kadınların sevinci kemençeyle yarışır adeta.
Karadeniz’in sert Coğrafyasına inat yılmadan tırmanan dizlerin yoldaşıdır değneği; Güvencesi, dayanağıdır çilesinin.
Tırmanmakla aşınmayan o yokuşların ucu, bir türlü düzlüğe varamaz.
Yazı ayrı, kışı ayrı, hep bir telaşta, hep bir koşturmacadadır Karadeniz kadını;
Çapaların nasırı, parmaklarının nişanıdır. Kınalasa da kapanmaz nasırları.
Çobanların ıslığına karışan ayak sesleri, dorukları kükretircesine yayılır ovalara. Dağılıverir yorgun nefesleri dağlara.
Fakat, ufuklara uzanan gökkuşağıyla meydan okurlar, taşa, dikene karanlığa.
Karadeniz kadını...
Keyfi tırpanlıdır her daim.
Oysa, biçtikleri saman demetlerinde umudu da istiflerler çuvallara.
Varı yoğu toprak olan o kadınlar, aniden bastıran yağmurlarla bereketi doldururlar sofralara.
Geceyi gündüze katar, soğuğa, sıcağa, açlığa rağmen, azmin destanını yazarlar, okuma yazma bilmeseler de...
Börtü böcek en güzel şarkılarını mırıldanır, kuşların cıvıltısı, rüzgârın uğultusu kazanılmış zaferidir fedakârlıklarının.
Karadeniz kadını, meydan okur doğanın bağışladığı zorluklara.
Doğar doğmaz kıdemli bir işçi gibidir eli ayağı..
KARADENİZ'DE KADIN OLMAK
Yağmura yeminli bir gökyüzünün altında, ıslanmamaya mecbur olmak gibidir.
Denizin hırçınlığından, dağın inadından, ormanın sadakatinden miras almaktır.
Çay toplarken ellerine sinen yeşil, ömrün boyunca taşıyacağın emeğin ve sabrın lekesidir.
Poyrraz saçlarını taramaz, dağıtır, dolar birbirine yaşmağını;
O poyrazla birlikte eğilmemeyi de öğrenir.
Dalga sesleri her seferinde yeniden başlayan bir mücadele çağrısıdır.
Karadeniz kadınının ezberindedir, dağ, dere, yokuş, yamaç.
Karış karış bilir yaşadığı yeri.
Ve Karadeniz’de kadın olmak;
Anne
Eş
Kardeş
Kaptan
İşçi
Bahçıvan olmaktır,
MUHABBETLE