Osmanlı’da akçe, dinar, dirhem, flori, kuruş, mangır, para, pul, sikke gibi dönem dönem çeşitlilik gösteren birçok para birimi kullanılmış, bu durum Osmanlı para birimini merak eden kişilerin zihninin karışmasına neden olmuştur.  

Orhan Gazi, tahta çıkışının üçüncü yılında Bursa darphanesinde sikke kestirip mühürletmiş, bu ilk sikkeler beyaz gümüşten kestirildiği için halk buna beyazca anlamında akçe (ak akçe kara gün içindir sözü de bundan mülhemdir) demiştir. Osmanlı para birimi üç akçe bir dirhem (gümüş) ağırlığında olmuştur. Yani 100 dirhem gümüşten 300 akçe kestirilmiştir. Enflasyon arttıkça 100 dirhemden 300 akçe yerine, önce 375, sonraları 400 akçe bastırılmış, bu durum da paranın değer kaybetmesine neden olmuştur. 

 Orhan Bey zamanında basılıp tedavüle sürülen akçeler 1757 yılında kadar kullanılmış, akçenin enflasyon karşısında iyice değer kaybetmesi neticesinde İtalya’da grosso, Almanya’da groschen diye kullanılan birimler guruş ve kuruş şeklinde alınmış ve akçe yerine tedavüle sokulmuştur. 

Zamanla kuruşun küsuru para ve akçe olmuştur. Genelde bir kuruş kırk para; bir para üç akçe, bir akçe ise yüz pul olacak şekilde kabul görmüştür. 

Moğolca nakit anlamındaki Mangur sözcüğünden bozma mangır kelimesi de bir dönem kuruş yerine kullanılmıştır.
  
Kuruşun bir diğer küsuratına ise metelik (metalik) denilmiştir. Metalik 1828 yılında Kazaz Artin tarafından tedavüle sokulmuştur. Çeşitleri de beş kuruşluk, iki buçuk kuruşluk (yüz paralık), bir kuruşluk metelik çeşitleri bulunmaktadır. Meteliğin değeri zamanla düşmüş, en sonunda kuruşun dörtte biri olan on para ile ifade edilir olmuştur. Âşık Veysel’in türküsündeki güzelliğin en pa’retmez bu bendeki aşk olmazsa ifadesindeki on para kuruşun dörtte biri olan on paradır ki çok daha büyük bir değersizliği ifade etmektedir. 

Meşrutiyet Devrinde meteliğin beş paralık küsuratı da basılmıştır. Paranın değerinin iyice düştüğü için halk arasında beş para almamak, beş parasız kalmak, beş para etmemek, beş paralık olmak, beş para ver söylet, on para ver sustur, deyimleri paranın değersizliğini ortaya koymak için üretilmiştir.

Yine metelik kelimesinin meteliksiz kalmak, meteliğe kurşun sıkmak, metelik vermemek, metelik gözüne divan sinisi görünmek gibi deyimler insanların çaresizliklerini belirtmek için abartıda bulundukları unsur olmuştur. 
II. Mahmut dönemine denk gelen 1830 yılında kaime adı altında ilk kâğıt para çıkartılmış, bu paraların taklidi kolay olduğu için 1849 yılında madeni para olarak mecidiyeler çıkartılmıştır. Kaime kelimesi halk ağzında kayme şekline dönüşmüştür. 

Osmanlı’da paralanın hızlı şekilde değer kaybetmesinin ana nedeni o dönemde uygulanan ekonomik politikalar olmuştur. Osmanlı son dönemlerinde Batı’ya açık bir sömürge ülkesine dönüşmüş gibiydi. 

Fransız Claude Farrere, Cinayet İşleyen Adam isimli romanında Batılıların Osmanlı’yı ne hâle getirdiklerini şöyle açıklamıştı: “Bugünün Avrupa’sı çok açgözlü bir kuş; kargadan bile daha aç gözlü, ayrıca daha büyük daha iri. Büyük bir akbaba veya And kondoru (akbabaya benzeyen bir çeşit kuş) gibi bir şey ve Türk’ün tepesinde yüz yıldır süzülüp duran bu kondur, birdenbire üzerine çullandı. Gerisi de çorap söküğü gibi geldi. Borçlanmalar, teminatlar, değiştirilen anlaşmalar, imtiyazlar, bırakılan gelirler, Duyun-ı Umumiye, Osmanlı Bankası, Reji, Türkiye diye bir şey kalmadı. Geride sadece iskeleti kaldı. ” demektedir. 

Osmanlı’da fetihler azalınca para ve ganimet kaynakları kesilmiş, mali krizler baş göstermeye başlamıştır. Bütçenin hesaplanamaması, durmadan geçici çare adı altında vergi düzenlenmesine gidilmesi, Avrupa’dan alınan borçlar Osmanlı’yı ekonomik açıdan çıkmaza sokmuştu. 

Bütçesi olmayan Osmanlı irad-ı cedit adı altında halktan vergi almaya başlamış, vergi tahsilâtında halka zulüm yapılmaması söylendiğinde İrad-ı Cedit defterdarı İbrahim Ağa: Be hey efendim, fukara dediğin, zeytin çekirdeğine benzer, sıktıkça yağı çıkar, diyerek kendince bir çözüm bulma yönüne gitmiştir. 

Avrupalılar da borç verdikleri Osmanlı’dan daha fazlasını almak onun doğal kaynaklarına göz dikmiş, ayrıca yüksek faizlerle Osmanlı’nın nefes almasını zorlaştırmışlardı. Bu ekonomik çıkmazlık içine bir de süregelen savaşlar eklendiğinde enflasyon artmış, paranın değeri kaybolmuştur.