Mezarlıklardan hiç ses gelmiyor
Sessiz sakin
Birbirine karışmadan,
Birbirini kırmadan,
Birbirini incitmeden,
Ve en önemlisi birbirinin hakkını yemeden yan yana yatıyorlar.
Evet, hayatın hengâmesinde hep bir şeylere yetişmeye çalışıyoruz.
Daha fazlasını kazanmak, daha yukarı çıkmak, daha çok sahip olmak için.
Bu uğurda çoğu zaman incitiyoruz, kırıyoruz, görmezden geliyoruz.
Oysa nefes aldığımız her anın bir sonu, yürüdüğümüz yolun bir durağı var.
Sessiz, sakin, iki metrelik bir yer…
Mezarlıklar işte bu duraklardan biri değil, belki de en anlamlısı.
Mezarlıklardan hiç ses gelmez.
Çünkü orada artık yarışlar sona ermiştir.
Kimsenin kimseden üstün olmadığı, kimsenin kimseyi geçmeye çalışmadığı, herkesin eşitlendiği bir yerdir orası.
Orada kalpler kırılmaz, haksızlık yapılmaz.
Çünkü artık ne malın ne makamın bir önemi kalmamıştır.
Orada herkes yan yana, sessizce yatar.
Hiçbir ayrım gözetilmeden...
Aynı toprağa karışır herkesin ismi, geçmişi, kazancı, kaybı.
O sessizlik, aslında en büyük öğüttür.
Konuşmadan anlatır hayatın gerçeğini.
Her şeyin bir gün biteceğini, herkesin susacağını, dün uğruna kavga edilenlerin bir gün bir anlam ifade etmeyeceğini…
Ne kazandığın kalır ne kaybettiğin.
Ne öfken kalır ne de egon.
Geriye sadece bir şey kalır,
Ardında bıraktığın iz.
Bu yüzden diyor ki bu sessizlik bize,
Kırdığın kalp, yediğin hak, söylediğin söz.
Hepsi senden sonra konuşmaya devam eder.
Vicdanın sen sustuktan sonra bile konuşur.
Hayat, sandığımızdan çok daha kısa.
Ömür, bir nefes gibi…
Ne zaman son bulacağını bilmiyoruz ama son bulacağı kesin.
Ve sonunda, sadece davranışlarımızla, insanlığımızla, adaletimizle anılacağız.
Paranın, makamın, gücün, hatta bilgeliğin bile anlamını yitirdiği bir yerde; tek ölçü, nasıl bir insan olduğumuz olacak.
Bu yüzden gelin, küçük çıkarlar için büyük kalpleri kırmayalım.
Üç günlük dünya için beş kuruşluk hesaplar yapmayalım.
Göz göre göre kimsenin hakkını yemeyelim.
Çünkü kefenin cebi yok ama vicdanın terazisi çok derin.
Sessizce ama şaşmaz şekilde tartar hayatımızı.
Gerçek zenginlik, çok şeye sahip olmak değil; çok kalbe dokunmak, çok insana adil davranmak, ardında güzel izler bırakmaktır.
Kalp kırmak yerine onarmak, susturmak yerine dinlemek, almak yerine paylaşmak…
Asıl sermayemiz bunlardır.
Unutmayalım:
Mezarlıklar sadece ölülerin değil, yaşayanların da en sessiz öğretmenleridir.
Oradaki her mezar taşı bir hayat hikâyesi, her sessizlik bir öğüttür.
Yeter ki okumayı bilelim…
Yeter ki geç olmadan anlayalım…