Aradan yıllar geçti.
Anneme, babama ve ablama…
Bir ömrü üç ayrı acıyla böldünüz.
Ama her biri aynı yerden, aynı yürekten vurdu beni.
Bugün bir kez daha anladım ki, zaman dediğimiz şey sadece takvimin sayfalarını çeviriyor. Bizim içimizde kalan boşluğu doldurmuyor, eksilen parçamızı yerine koymuyor.
Eksilen her gün, çoğalan acının başka bir tarihi oluyor sadece.
Sekiz yıl önce babam, ondan on yıl önce annem.
Daha da geriye 25 yıl gittiğimde ablam.
Her biriniz birer “gidişi” öğrettiniz bana.
İnsan, aynı evden üç kere eksilince, evin bütün duvarları biraz daha kül rengine bürünüyormuş meğer.
Hafta sonu yine size geldim.
Sessizliğinize, toprağınıza, yokluğunuza.
Mezar başına gidince insan hem en güvende hem en savunmasız hissediyor kendini.
Toprağa dokunuyorsun, o toprak sinene dokunmuş gibi oluyor.
Avuç içindeki soğukluk, kalbinin içindeki sıcak bir acıyla karışıyor.
Annemin toprağına uzandım bir kez daha,
Sanki kollarını açmışım da içine kıvrılmışım gibi.
Annemin kokusu yoktu belki, ama o koku burnumda bir yanılgı gibi dolaştı durdu.
Toprak, insanın annesi olunca, insan mezarın üzerine yaslanırken bile bir çocuk gibi titriyor.
Biliyor musunuz?
Size her gelişimde daha çok şey birikiyor içimde.
Yıllar geçtikçe acı azalmıyor, aksine çığ gibi büyüyor.
Hasret büyüyor, sevgi büyüyor, anılar büyüyor.
Bir tek siz büyüyemiyorsunuz.
Siz hep gittiğiniz gündeki gibi kalıyorsunuz zihnimde.
Babamın o son bakışı, annemin o son nefesi, ablamın o bitmeyen gülüşü.
Her birinizin her bir haline kurban olduğum.
Zaman hiçbirinizin üstünü örtemiyor.
Hepsi hâlâ canlı, hâlâ taze, hâlâ yüreğimin kenarında bir yerlerde duruyor.
İnsan, toprağa her dokunuşunda birini daha kaybediyor aslında.
Çünkü o dokunuş sana şunu fısıldıyor
“Artık onlar burada”
Ve insan, “burada” kelimesinin ne demek olduğunu ancak sevdiğini kaybedince anlıyor.
Bazen düşünüyorum da…
Bu dünyada yaşayan herkes bir gün toprağa dönecek, ama bazı insanlar öyle izler bırakıyor ki, onların toprağı bile insanın içini ısıtıyor.
Anneme uzanmak, babamın sessizliğine yaslanmak, ablamın gülüşünü toprağın altında duymaya çalışmak,
Belki tuhaf, belki hüzünlü, ama o kadar gerçek ki.
Toprak bazen insana iyi geliyor.
Belki de insan, en çok sevdiğinin toprağına sığındığında büyüyor, insanlaşıyor.
Belki de acı dediğimiz şey, bizi hayatta tutan tek sahipliğimiz.
Bugün yine size seslendim.
Cevap vermediniz.
Ama ben yine de anladım;
Beni duyduğunuzu, beni hissettiğinizi, ağlayışımın içinizi titrettiğini,
Gidişleriniz geçmedi, yokluğunuz dinmedi, acınız hiç azalmadı.
Ama sevginiz,
O büyüdü.
Her geçen yıl, her geçen ay, her geçen gün,
Bir çığ gibi.
Bir dağ gibi.
Bir ömür gibi.
Ve ben…
Sizin yokluğunuzla yaşamayı öğrenemeyen, ama yokluğunuzla yaşamaya mecbur bırakılan bir evlat olarak.
Yine geldim, yine dokundum, yine ağladım.
Çünkü bazen insan, sadece toprağa tutunarak ayakta kalabiliyor.
Bazen insan, en çok ölmüşlerine sığınıyor.
Bazen insan, en çok gidenleriyle konuşuyor.
Ve ben biliyorum
Ben seslendikçe siz yine duymuyorsunuz belki,
Ama ben duyuyorum.
Yokluğunuzun sesini
Bana bıraktığınız büyük sessizliği
O sessizlikte yaşıyorum artık.
O sessizlikte büyüyorum.
O sessizlikte eksiliyorum.
Ve o sessizlikte sizi hâlâ sonsuz bir aşkla seviyorum.