Geçen gün sosyal medyada içimi döktüm meğer yalnız değilmişim. Birçok arkadaş, “Bunu köşende yaz, belki gören duyan olur.” deyince kayıtsız kalamadım. Meğerse benim gibi karanlıkta uyanmaktan canı burnuna gelen ne çok insan varmış. Ben artık sabahları kalkamıyorum. Kalksam da ayılamıyorum. Bir dokunsalar patlayacak bomba gibiyim. Nazım’ın da dediği gibi “Uykusuz, aksi, lanet...”

İşin daha kötüsü bu sadece benim meselem de değil. Hele çocuklar; onları sabah kaldırıp okula yollamak neredeyse psikolojik şiddet kategorisine giriyor. Günaydın deyip uyandırdığımda ise “Baba gün daha aymadı.” diyorlar, üstelik gözleri kapalı ve haklılar.

Sonra düşüyorum yollara, yüzümü gözümü yıkasam da nafile uykusuzluğa. Bölünmüş uykuma devam edebilmek için her sabah otobüste ters koltukta yol alıyorum. Bazen yanımdaki yolcuya horlarsam dürt beni diyorum bazen de hiç aldırmıyorum. Memleketçe zaten uykuya hasretiz.

İşte güne böyle başlıyorum. Güne başlamam da günü bitirmem de geç oluyor ki bazen yoğunluktan gün de yetmiyor. Bütün bu curcunanın sebebi, kalıcı yaz saati uygulaması! Enerjiden tasarruf diye yola çıktılar ama sanki iş vardığı yerde, hem daha karanlığa mahkûm ettiler hem de eziyete dönmüş durumda.

Sabah mı, akşam mı bilmem ne vakit hangi enerjiyi kim nerede tasarruf ediyorsa artık. Sabah kalkıyoruz ışık yakıyoruz, öğleden sonra daha ikindi olmadan yine ışık yakıyoruz. Bir de hava kapalıysa çoğu ofiste tüm gün elektrikler yanıyor. E hani nerede tasarruf? Bu sorunun cevabı, bu karanlığın içinde yok.

Elbette uygulamanın uluslararası ticarette özellikle Ortadoğu pazarında bazı kolaylıklar sağladığı söyleniyor. Bankacılık, telefon trafiği ve online işlemler ile birlikte ihracatçılar rahatça çalışıyor, doğrudur. Rusya hariç birçok ülkeyle de aynı saat dilimindeyiz.

Fakat ülkenin Doğusu Batısı başka saatle yaşıyor. Takvim bir, saat bir ama hayat bambaşka. Saat, vakit ve zaman kelimeleri sözlükte aynı olsa da memlekette üç farklı kavram oldu artık.

2016’dan beri süren bu uygulama toplumda memnuniyetsizliği büyüttü. Biyolojik ritmimizi darmadağın etti. Uykusuzluk ve yorgunluğa bağlı sinirlilik, beslenme bozuklukları, artan trafik kazaları ve güvenlik riskleri gibi birçok nedenlere sebep olan bu konu artık gözden geçirilmelidir.

Toplum bu durumdan mutsuzdur. Bir tek bu uygulamayı savunanlar ve yönetenler mutlu. Onlar da niye mutlu onu da kimse bilmiyor. Bu mesele basit bir saat meselesi değil. Bu mesele “Bu millet niye karanlıkta yaşıyor?” meselesi.

Cevabı da basit, bu uygulama artık yeniden ele alınmalıdır çünkü zamanla kavgalı bir ülke, huzurla yaşayamaz. Sağlıcakla kalın.