Genel ifadeyle edebiyatın, özel ifadeyle hikâyenin eşiğinden dönen, Ziyad Nemli'ye göre tanıdığı ve büyük bir hayranlıkla bağlı olduğu Tanpınar "Gerçek bir şair, usta bir romancı ve hikâyeci olduğu kadar da unutulmaz bir dosttu.
Dost sözcüğünün derinliğinde ve genişliğinde bir gönül adamı." Nemli, az evvelki ifadelerle vasıflandırdığı Tanpınar'la ilgili dostluklarını, İstanbul gezmelerini ve Bebek'te buzlu rakı içişlerini de anlatır. Sonunda da Tanpınar'la ilgili şu doğru tespiti yapar: "Aşk adamı yaşadın ama tekliğin tutsağı oldun hocam" Buradaki ifadeyle Tanpınar'ın hiç evlenmeyişine vurgu yapar. Aynı yazıda Tanpınar'la ilgili şu duygusal ifadeleri sarf ederek ona olan bağlılığını ve saygısını gösterir: "Seni dinlemenin, seninle olmanın, seninle kadeh yudumlamanın tadına doyum yoktu hocam. Ömrüm oldukça o akşamı, o akşamın ağır ağır geceye, sanki Boğaz sularının derin karanlığına doğru sürüklenişini unutmayacağım. Her şey durmuş, her şey susmuş, tüm ışıklar karartılmıştı da, yalnız sen kıpırdıyor, yalnız sen konuşuyor, yalnız sen ışıklandırıyordun çevreyi."
Merhum Ziyad Nemli "Yarım Asır ya da 50 Yaş" adlı hatıra yazısında ömrünün ilk elli yılına dair yaşadıklarından adeta bir demet sunmaktadır. Kendi tabiriyle yarım asrın bilançosunu ve muhasebesini yapmaktadır. Bu muhasebede özellikle şunları vurgulamaktadır:
"Şimdi düşünüyorum da çocukluğumun en güzel, en çarpıcı günleri Atatürk döneminde geçmiş. Öyle ki, 1937 yılında Atatürk'ü çocuk gözlerimle görmüş, çocuk ellerimle alkışlamış ve bir yıl sonra ilkokulun ilk sınıfında çocuk gözlerle ağlamışım ardından.
Yirmi iki yaşın tüm heyecanı ve görüp tanıma ve öğrenme susamışlığı ile İstanbul'a ilk merhabayı çakmam. İstanbul bir başka dünya diyorum kendi kendime ve ardından da dünyada benzeri yok İstanbul'un diye ekliyorum Galata Köprüsü'nde yürürken... Haldun Taner'le açılıyordu bu yeni dünya bana. Birkaç adım ötede Sait Faik'le tanışacağımı, bir başka gün Tarık Buğra ile ufuk çizgimin genişleyip derinleşeceğini bilmeden. Halbuki Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Yahya Kemal'le İstanbul benim içimde bir başka kök tutacaktı."
Hatıralarında ifade ettiği gibi merhum Ziyad Nemli, İstanbul'u fazlasıyla sevmişti. Onu hayatının bir parçası hâline getirerek içselleştirmişti. Fakat 'her şeyin bir ömrü var' dercesine bir anda çok sevdiği İstanbul'dan Trabzon'a dönüş kararı almış, bunu da şöyle ifade etmişti:
"Elveda İstanbul dedikten sonra 5 Şubat 1961 günü çenemde bir tutam sakalla doğduğum topraklara, anama, babama ve tüm sevdiklerime geri döndüm."
Merhum Ziyad Nemli gazeteci olarak tanınıp bilinse de onun hikâyeciliği asla yabana atılacak cinsten değildir. Hatta bence üslûp sahibi iyi bir hikâyecidir de. Giresunlu kalem dostu Naim Tirali onun için boşuna "Hikâyeyi bırakmasaydı Türkiye'nin en önemli ve büyük hikâyecisi olurdu" dememiştir. Merhum Tirali'nin bu görüşüne ben de yürekten katılıyorum. Çünkü onun elimizde olan az sayıdaki hikâyesini okuyunca ben de bu kanaate vardım.
Ziyad Nemli, yaşarken maalesef çok istemesine rağmen hikâyelerini iki kapak arasına alamadan aramızdan ayrılmıştır. Yani onun müstakil bir hikâye kitabı yoktur. Merhum gazeteci, karikatürist ve yazar Hikmet Aksoy onunla ilgili "Kırmızı Paçalı Güvercin-Ziyad Nemli" adıyla, küçük hacimli olsa da, değerli bir vefa kitabı hazırlamıştır. 144 sayfalık bu kitapta merhum Ziyad Nemli'nin resmî biyografisine, yayın ve sanat hayatına, ardından yazılanlara, aile ve dost çevresinden fotoğraflara ve hikâyelerine yer verilmektedir.
Değerli araştırmacı yazar Hikmet Aksoy'un kaleme aldığı bu vefa kitabı olmasaydı onun dergilerde kalmış, zamanla unutulmuş o nefis hikâyelerini okuyamayacaktık. Bu kitapta Ziyad Nemli'nin, başta kitaba adını veren "Kırmızı Paçalı Güvercin" olmak üzere, 15 güzel hikâyesine ulaşabiliyoruz. Onun pek gizli kalmış usta hikâyeciliği hakkında kanaat sahibi olmamıza imkân veren bu kıymetli hikâyelerin isimleri şöyle sıralanıyor: "Kırmızı Paçalı Güvercin", "Yağdıkça Çaresiz İçeceksin", "Anı", "Islak Kız", "Kadavra Başında", "Unutulan Bir Şey", "Ver Yansın Elini", "Hikâye Bu", "Mektup Gibi", "Dünya Ekşidi", "İçmeye Gittiler", "Beş Parmak", "Dişi", "Kadınlar Hamamına Paso", "Mutlu Karanlık".