Kasımpaşa-Trabzonspor maçının son dakikalarında yaşananlar Türk futbol tarihinde kara bir leke olarak yerini almıştır. Banza’nın adeta bal börek gibi attığı, tertemiz bir gol; VAR’daki yabancı hakemin ikazı ve FIFA kokartlı Halil Umut Meler’in kararıyla ofsayt gerekçesiyle iptal edildi.

Oysa ki milyonlarca sporsever ekran başında bu pozisyonun ofsayt olmadığını çıplak gözle bile gördü. Meler, maçtan sonra bu görüntüleri izleyince acaba içinden ne geçti? Vicdanı sızladı mı, yüzü kızardı mı? Yoksa bu da “bir talimat daha yerine getirildi” hissiyle geçiştirildi mi?

Trabzonspor, bu ülkede ne zaman zirveye oynasa, bir yerlerden keserle, baltayla, “VAR” çakısıyla kesilip biçilmek isteniyor. Bu artık tesadüf değil, sistemli bir linçtir. Bu bir hak gaspıdır. Göz göre göre, milyonların önünde Trabzonspor lime lime değil, resmen parçalanıyor.

Federasyon, Merkez Hakem Kurulu ve ilgili tüm kurullar sırça köşklerinden olan biteni seyrediyor. Kahvelerini yudumlayarak, “Hakem ne güzel idare etti” diye iç geçirenler, yarın bu adaletsizliğin altında kalacak. Çünkü bu ülkede adalet terazisi şaşarsa, o şaşmanın sesi sadece saha içinde değil, vicdanlarda da yankılanır.

Bugün çıkıp da bir federasyon başkanı, “Trabzonspor ile Diyarbakır arasında oynanan maçta hakem takdir hakkını Diyarbakır’dan yana kullanmalı” diyorsa, bu sistemin tarafsız olmadığını ilan etmiş demektir. Bu açıklama, bu ülke futbolunun ne hale geldiğinin en net göstergesidir. Trabzonspor Başkanı sevgili Ertuğrul Doğan’a da buradan bir çağrım olacak. Kıymetli başkanım, yıllardır bu düzene karşı dimdik durdunuz, bedel ödediniz, ses verdiniz. TFF’nin yandan çarklı disiplin kurulu size verdiği para cezalarını kulübe değil kendi cebinizden ödüyorsunuz. Size helal olsun. Bunlar için ne söyleseniz bile bildiklerini okuyorlar. Bu yaşananlar karşısında isyanınız haktır, yerindedir. Bugün susanlar, yarın bu düzenin çarkında ezilenler olacak. "Kolluk bende, kıllık bende" mantığıyla bu oyunu sürdürenler, bu milletin vicdanında çoktan hüküm giymiştir. Bu yazı, sadece bir maçın değil, bir şehrin, bir kulübün ve milyonların çığlığıdır. Adaletiniz yerin dibine batsın.

TRABZONSPOR’UN ABİDE İSMİ BAŞKAN DOĞAN

Bir kulüp düşünün… Yalnızca sahada değil, sahne arkasında da mücadele eden bir yürekle ayağa kalksın. İşte o kulübün adı Trabzonspor… Ve o kulübü küllerinden yeniden ayağa kaldıran, tarihin en ağır yükünü sırtlayan bir adam var: Doğan. O artık yalnızca bir başkan değil, Trabzonspor’un abide ismi, sessiz bir devrimcisi, mazlumun hakkını arayan, ararken ter döken bir futbol neferidir.

Trabzonspor'un geçmişinde bir zamanlar sadece Ziyabey Sahası vardı. O da bir avuç toprağa, birkaç daire uğruna elden gitti. Kulüp, yıllarca sponsorların ve yöneticilerin iyi niyetine mahkûm kaldı. Geliri sınırlı, umutları kısıtlıydı. Ama bir adam çıktı; taşın altına sadece elini değil, yüreğini ve gövdesini koydu. O adam, Başkan Doğan’dı.

Bankalara gömülmüş bir kulüp mirası devraldı. Korkmadı. Geri adım atmadı. Banka borçlarını kendi cebinden sildi, kulübün sırtına yük olan kamburları bir, bir temizledi. “Para olmadan hiçbir iş olmaz” dedi ama paradan çok inanç koydu ortaya. Sadece yöneticilik yapmadı, bir dava adamı gibi savaştı. Çünkü o sadece başkan değildi; dayıları bu takımda oynadı şampiyonluk yaşadı, geçmişi bu formanın içindeydi. Trabzonspor onun kanında vardı.

O, kulübe sadece tesis değil; gelecek kazandırdı.

U19 takımına sahip çıktı. Başkan Doğan’ın akademideki torpil ve iltiması kaldırma vizyonu U19 takımının Avrupa’da finali Barcelona ile oynayıp ikinci olmasını sağladı. İstanbul Kartal’da 30 yıllığına alınan arazi, AVM ve otel projesiyle yıllık milyonlarca Euro ‘lük gelir getirecek. Akyazı’da alınan 180 dönümlük arazi, stadın tüm hakları ve 105 dönümlük proje sahası artık Trabzonspor’un. Tesislerin sadece 19 dönümü bizimken, şimdi 50 dönüm daha tapuya yazıldı. Trabzonspor artık kendi toprağında, kendi yurdunda nefes alıyor.

Kemerburgaz’da 190 dönümlük arazi üzerinde yükselmeye hazırlanan Avrupa’nın en büyük futbol akademisi… Bu, sadece bir yatırım değil; bir hayalin ete kemiğe bürünmüş hali. İsmi Özkan Sümer, imzası Doğan. Trabzonspor’un geçmişine saygı, geleceğine miras…

Trabzonspor’un değeri şampiyonluk yılında 35 milyon Euro’ydu. Bugün rakipler katbekat büyüdü. Ama aradaki fark, sadece para değil. Fark, vizyon farkı. Fark, yüreğiyle kulüp yöneten adamların farkı. İşte Doğan bu farkın adıdır.

TFF’nin verdiği milyonluk cezayı bile cebinden ödeyen bir başkan… Of demeyen, ben demeyen, davasından şaşmayan bir önder. Belki çok kişi farkında değil ama Trabzonspor tarih yazıyor. Ve bu tarihin en cesur satırlarından biri, Başkan Doğan’ın kaleminden çıkıyor.

Bugün, sadece kupalarla değil, vizyonla, dirençle, alın teriyle yazılmış bir başkanlık hikâyesi var. Bu hikâye, yarım kalmayacak. Çünkü artık Trabzonspor’un sadece stadı, tesisi değil; inancı da var. Ve bu inancın adı, Doğan. Teşekkürler Başkan… Trabzonspor’un sadece bugünü değil, yarınını da kazandığınız için.

KASIMPAŞA KARŞISINDA KAYIP KİMLİK

Trabzonspor, Pazartesi akşamı Kasımpaşa deplasmanında 1-1’lik beraberlikle ayrılırken sahadaki performans bordo-mavili camiayı tatmin etmekten çok uzaktı. Skor tabelası ne derse desin oynanan futbol Trabzonspor gibi hedefleri olan bir takımın karakterini yansıtmıyordu.

Trabzonspor’un en büyük sıkıntısı orta sahada yaşandı. Topu yönlendirecek, oyunu hızlandıracak bir lider eksikliği net şekilde hissedildi. Paslar ya yavaş ya da kalitesizdi. Rakibin presi karşısında panikleyen oyuncular, topu ayağında tutmakta zorlandı. Özellikle Ozan Tufan ve Lundstram gibi oyunculardan beklenen yaratıcılık ve oyun aklı sahada yoktu. Savunma hataları alışkanlık haline geldi.

Batagov ve Okay ikilisi arasında koordinasyon sıkıntısı barizdi. Kasımpaşa’nın golünde yapılan hata ve pozisyon alma zaafı, sezon başından beri süregelen problemin bir devamı niteliğindeydi.

Trabzonspor’un en büyük silahı olması gereken kanatlar neredeyse hiç devreye giremedi. Zubkov çok çalıştı belki ama etkili olamadı. Nwakaeme’de beklenen etkiyi gösteremedi. Banza ise yalnız kaldı, pozisyon üretemedi, ceza sahasında etkisizdi. Orta saha ve kanatlar Banza ile bağlantı kuramayınca Trabzonspor rakip kalede tehdit oluşturamadı.

Bu maç bir kez daha gösterdi ki Trabzonspor teknik heyetinin motivasyonu henüz oyunculara geçmemiş vaziyette. Takımın sahaya koyduğu mücadele gücü ve motivasyon eksikliği gözden geçirilmeli. Oyuncuların maç içerisindeki dalgalı performansı ve düşen motivasyonu Trabzonspor ruhunu yansıtmıyor. Taraftarın beklentisi sadece skor değil, Mücadele, tutku ve Trabzonspor’a yakışan bir oyun anlayışıdır.

ÇABALAR BOŞA MI GİDİYOR?

Trabzonspor’un bu sezonki en büyük sıkıntısı, istikrarsız bir kimlik arayışı ve sahada ne oynadığını bilen bir görüntü sergileyememesi. Kasımpaşa karşısında alınan 1-1’lik beraberlik skor tabelasına yansıyan değil, oyun kimliğine dair önemli soru işaretleri doğuran bir karşılaşma oldu. Trabzonspor maç boyunca topa zaman zaman sahip oldu ancak bu sahiplik sadece istatistikte kaldı. Rakip alanda ne baskı kurabildi ne de pozisyon üstünlüğü sağlayabildi. Oyunun temposunu kontrol etme, rakibi yönlendirme ya da kendi oyununu kabul ettirme gibi temel alanlarda ciddi eksiklikler göze çarptı. Topun yönü değil, oyunun aklı eksikti. Maçın belli bölümlerinde rakibin baskısı karşısında dağılan, geriye düştüğünde ya da zorluk yaşadığında mental olarak oyundan kopan bir takım görüntüsü vardı.

Bu sadece bireysel değil, takımın genel yapısına sirayet etmiş bir özgüven sorununu gösteriyor. Trabzonspor gibi tarihi ve kültürü güçlü bir kulüp, sahada daha dirençli bir profil çizmek zorunda. Bu beraberlik belki puan tablosunda büyük bir kayıp değil ama sezonun genel ruhuna baktığımızda ciddi bir uyarı işareti taşıyor. Trabzonspor’un oyun dili, saha içi ruhu ve hedef motivasyonu tartışmalı bir hâle geldi. Bu karşılaşma sadece kaybedilen 2 puan değil, camianın oyuna ve geleceğe dair umutlarının da törpülendiği bir akşam olarak hatırlanacak. Trabzonspor köklü geçmişi ve büyük hedefleri olan bir kulüp. Ancak bu hedeflere ulaşmak için önce ne olmak istediğini bilmesi gerekiyor. Kimliksiz bir oyun, istikrarsız sonuçlardan fazlasını kaybettirir.

ÖNCE MURAT AKIN’I KÜSTÜRDÜNÜZ SONRA KELKİTSPOR’U KÜMEYE ATTINIZ

Gurbetin soğuk elleriyle sıla hasreti çekenlerden biriydi Murat Akın.
Kelkit’in bereketli topraklarında doğdu, ama hayat onu doyduğu yerlere sürükledi. Büyük şehrin karmaşasında, iş dünyasının sert rüzgârlarında bir çınar gibi dimdik durdu. Türkiye’nin sayılı iş insanlarından biri olmayı başardı. Ama o hiçbir zaman doğduğu toprakları unutmadı.

Yüreği Kelkit için attı.
Kazandığını doğduğu yere aktarmaktan çekinmedi.
Memleket yağmurlarını göz pınarlarında taşıdı.
Sadece iş dünyasında değil, spor dünyasında da iz bıraktı.

1954 yılında kurulan Kelkitspor’u yıllar sonra 3. Lig’e yükselişinde onun adı bir destan gibi yazıldı. Ordu’da, Yozgatspor karşısında oynanan o tarihi maçta 1954 Kelkit Belediyespor penaltılarla kazandığında, sadece bir takım değil; bir kasaba ayağa kalktı. O zaferin adıydı Murat Akın…. O, gönüllerin başkanıydı.

Kulübe sahip çıktı.
Yeri geldi cebinden verdi, yeri geldi gece gündüz ter döktü.
Transfer döneminde oyuncu aldı, takımın her ihtiyacını karşıladı. Kimseden beş kuruş destek almadı..
Bir tek şey istedi: “Yeter ki memleketim kazansın.”

1954 Kelkit Belediyespor tam tamına altı yıl 3.ligde mücadele verdi.

Ama zaman döndü, devran değişti.
Takım küme düştü.
Ne Belediye Başkanı ses verdi, ne Kaymakam el uzattı.
Sivil toplum kuruluşları da sustu.
1954 Kelkit Belediyespor göz göre göre kaderine terk edildi.

Bugün Kelkit’te sadece bir futbol takımı değil, bir vefa kültürü de yerle bir oldu.
Çünkü bu takım düşerken, bir Murat Akın daha çıkmadı.
Ve belki de en acısı, olanı biteni sadece izlemekle yetinildi.
O değerli insanı önce küstürdünüz.

Sonra 1954 Kelkit Belediyespor’u el birliği ile kümeye attınız.

Oysa bir Murat Akın kolay yetişmiyor.

Şimdi sormak gerek:
Yarın bir başarı hayal edersek, bu inancı yeniden kim omuzlayacak?
Kim, bu Kelkit’e Murat Akın kadar sahip çıkacak?

Kıymetli olanı kaybetmeden bilmek gerek.
Çünkü bazı isimler, sadece bir kişi değil; bir devrin onurudur.

GELECEĞİN YILDIZLARI SAHADA

Trabzon’da futbol heyecanı U11 ve U12 yaş gruplarının maçlarıyla yeniden can buldu. Hafta sonları sabah saatlerinde, hafta içi akşam üzerleri ASKF sahasında oynanan karşılaşmalar minik yeteneklerin büyük mücadelesine sahne oluyor. Her biri geleceğin yıldız adayı olan bu çocuklar saha içinde sergiledikleri istek ve futbol sevgisiyle izleyenlere keyifli anlar yaşatıyor.

Tribünlerdeki coşku sahadaki mücadeleyle birleşince ortaya unutulmaz bir atmosfer çıkıyor. Sporseverlerin desteği ise bu küçük futbolcular için büyük bir motivasyon kaynağı. Futbola gönül veren herkesi ASKF sahasına davet ediyoruz. Gelin Trabzon’un yarınlarına birlikte tanıklık edelim. Belki de izlediğiniz minik bir futbolcular yıllar sonra büyük sahalarda kendilerinden söz ettirecekler.