Taraflı tarafsız herkesin övgüsünü kazanan tutkulu, inançlı gençler bir anda tüm dikkatleri üzerlerine ve Trabzon’a çekti. Turizmin, yatırımın, -olmayan- sanayinin hep ihmal edildiği ve bilinirliğini çoğunlukla futbola bağlamış bu kadim şehir yeni bir heyecan yaşadı. Abilerinin sıradanlaştığı, başarısız geçirdiği bir sezonda İtalya’nın üç köklü kulübünü saf dışı bıraktıktan sonra bir başka dünya devi Barcelona karşısında ne yapacağını merakla izledi. Sadece Trabzon mu? Tüm ülke izledi.

Şahit olmaya yaşımızın yetmediği ama büyüklerimizden dinlemeye doyamadığımız Karadeniz Fırtınası’nı dünya gözüyle bu civan delikanlılarda görür gibi olduk. Kimyamıza işlemiş, duruşumuza nakşetmiş sahada sonuna kadar mücadele eden, ortaya karakter koyan Dozer Cemiller, Deli Bekirler, Ali Kemaller, Necatiler, Turgaylar, kafası bandajlı İnter maçını tamamlayan Şenollar vardı sahada. O ruh bu gençlerde adeta vücut bulmuş gibiydi.

Final maçında Bican Tibukoğlu’nun attığı golden sonra hıçkıra hıçkıra döktüğü gözyaşları neleri ifade etmiyordu ki hırs, inanç, azim, sevinç, tutku her şey vardı ama esasında kupasız da olsa kocaman bir zaferin gözyaşları vardı.

Başarıyı hep birinciliklerde aradığımız için ikincilikler zordur ve taşıması da hiç kolay değildir.

Başarıyı sadece saha skorları ve kupalara sıkıştıran yarışma kültürümüz ne yazık ki bizi fasit bir dairede dolaştırıyor. Her başarısızlıkta sil baştan yeniden başlıyoruz ve yine aynı noktaya geliyoruz.

Hayatımızın her alanını mahveden şu lanet torpili, adam kayırmayı spordan biraz uzak tutabilsek ve “karakteri” esas alan sporcu eğitimleriyle çalışmayı ön plana koyarsak başarıyı yakalamak rastlantısal olmaktan çıkar.

Spor kültürümüz hep başarıya endeksli olduğu için çoğu ülkenin toplam nüfusundan daha fazla sporcumuz olduğu branşlarda dahi başarıyı ıskalıyoruz. Bu nedenledir ki Avrupa’nın dev kulüplerinin sahne aldığı bir organizasyonda finale çıkmak bizim gibi ülkeler için en az şampiyonluk kadar değerli olmalıdır.

Endüstrileşen ve istatistiğe boğulan futbol bir taraftan futbolcu yetiştirmekte zorlanıyor. Diğer taraftan bahis firmalarının sponsorluğu ve baskısı altında kıt kaynaklarıyla daha çok borçlanarak geleceğine ipotek koyduruyor. Esasında futbol geleceğini mahvediyor ve futbol sadece bahis oynayanların takip ettiği bir mecraya doğru hızla ilerliyor.

Turnuvada yer alan diğer takımların içerisinde farklı milletlerden devşirme gençler dikkatimizden kaçmadı. Nasıl ki onlar sınırlara bağlı kalmayıp yetenekli gençleri bularak altyapılarına dahil etmiş, Trabzonspor Akademi’de Diyarbakır’dan, Ordu’dan, İstanbul’dan yetenekli gençleri bulup alt yapıya monte ederek çok isabetli bir iş çıkarmıştır.

Adil rekabet şartlarında gençlere fırsat verip yarışmacı ve karakterli bir takım sahaya çıkaran Eyüp Saka başta olmak üzere Trabzonspor akademisi çalışanları ve emeği geçen herkes övgüyü fazlasıyla hak ediyor.

Elde edilen başarı haliyle beraberinde beklentileri ve yükü de artırıyor. İşin zor kısmı esasında buradan sonra başlıyor. Çok yukarılara çıkarılan çıtanın kalıcı ve sürdürülebilir olabilmesi için üzerine koyarak çalışmalara devam edilmelidir.

Gençlerin ortaya koyduğu karakter, tutku ve takımdaşlık başarıya giden yolda emeklerinin karşılığını almaya yetti. Yeterli mi? Tabi ki değil, maç asıl bundan sonra başlıyor.

Yenildik ama hayal kırıklığına uğramadık. Daha büyük hayaller kurmak için umutlandık, daha büyük hikâyeler yazmak için yelkenlerimizi rüzgarla doldurduk.