Trabzonspor’da taşlar yerinden oynuyor. Bordo-mavili camiada son yıllarda yapılan transferlerin birçoğu ne yazık ki sınıfta kaldı. Şimdi artık ne geçmişin hatalarına mazeret üretme vakti ne de “bir şans daha” deme lüksü var. Gerçekçi olmanın, silkelenmenin ve geleceği doğru planlamanın tam zamanı.

Kaleci Uğurcan Çakır bu takımın bel kemiği. Milli file bekçisiyle bir an önce sözleşme yenilenmeli, onun liderliğinde yeni bir yapı kurulmalı. Uğurcan kalmalı, onunla birlikte Botagov, Malheiro Mustafa Eskihellaç, Zubkov da elde tutulmalı. Ancak bu beş ismin dışındaki birçok oyuncu için aynı şeyi söylemek mümkün değil.

Özellikle son iki-üç yılda Trabzonspor’a getirilen futbolcuların niteliği ciddi bir sorgulama konusu. Milyon Euro’lar harcanarak transfer edilen ama sahada vasatı dahi yakalayamayan oyuncular, camianın sabrını taşırmış durumda. Kim bu oyuncuları öneriyorsa, kim bu transferlerde ısrarcı olduysa artık bu kulübün içine değil, etrafına dahi sokulmamalı.

Bakın, sadece birkaç isimle sınırlı değil bu sorun. Folcarelli, Savić, Enis Destan, Batista Mendy, Cham, Serdar, Visca,Nwakaeme, Lundstram, kaleci Taha, Ozan Tufan ve Okay Yokuşlu... Saymakla bitmiyor. Bu listeye kiralık olarak başka takımlara gönderilen ama sezon sonunda dönecek olanları da eklerseniz sayı 20’yi aşıyor. Bu, yönetim için tam anlamıyla bir mayın tarlası.

Unutmayalım, bu forma ağır bir forma. Trabzonspor formasını giyen her futbolcu bunu omuzlarında hissetmeli. Bu formayı giymek ayrıcalıktır, lütuftur. Vasat performanslarla, mücadele etmeyen, ruh koymayan oyuncularla bu forma lekelenemez.

Onun için kadro temizliği şart….

Banza zaten kiralıktı, yeni sezonda takımda olmayacak gibi görülüyor. Ancak elde kalan, katkı vermeyen ama yüksek maliyetli birçok ismin bir an önce gönderilmesi gerekiyor. Aksi halde hem yönetim hem de teknik heyet için 2025-26 sezonu sancılı geçebilir. Teknik Direktör Fatih Tekke yeni bir kadro kurmak istiyor, özellikle de santrfor bölgesine net bir çözüm arıyor. Gözünü eski golcülerden Paul Onuachu’ya dikti. Onuachu’nun yeniden Trabzonspor forması giymesi, hem Fatih Hoca’nın oyun planı hem de camianın morali açısından önemli bir hamle olabilir. Özetle; 2025-26 sezonuna yeni bir vizyon, temizlenmiş bir kadro ve daha sağlıklı bir yapıyla girilmezse Trabzonspor yine aynı döngüyü yaşamaya mahkûm olur. Artık vakit, radikal kararlar alma vakti. Trabzonspor formasını taşıyamayanlar, bavulunu toplasın.

AVRUPANIN GURURU, TÜRKİYE’NİN ŞAMPİYONU

Futbolda başarı, sadece skor tabelasında yazan sonuçlardan ibaret değildir. O başarıya giden yolun her adımında ter, emek, sabır ve inanç vardır. Bu sezon Trabzonspor U19 takımı, hem Avrupa’da hem Türkiye’de attığı her adımı bu değerlerle süsleyerek Türk futbolunun yüz akı oldu.

UEFA Avrupa U19 Elit Ligi’nde finale kadar yükselerek, dev kulüpleri geride bırakıp sadece Barcelona’ya boyun eğen gençlerimiz, Avrupa ikinciliği gibi kıymetli bir dereceyle ülkemizi gururlandırdı. Bu başarıyı tesadüfe bağlamak, hem gençlerimizin emeğine hem de onların arkasında dimdik duran yönetime büyük haksızlık olur.

Avrupa zaferinin ardından Türkiye’de uzun ve zorlu bir maraton başladı. Farklı iklimlerde, farklı zeminlerde ve türlü zorluklara rağmen yılmadan mücadele eden Bordo-Mavili gençler, sonunda Türkiye Şampiyonu olarak bir sezonu daha tarih kitaplarına yazdırmayı başardı.

Bu başarıda sadece futbolcuların ve teknik heyetin değil, onları her adımda destekleyen bir yönetimin de imzası var. Başta Başkan Ertuğrul Doğan olmak üzere, U19 takımından sorumlu genç yönetici Ali Beyatlı’nın fedakârca çabaları göz ardı edilemez. Onlar için bu takım sadece bir altyapı ekibi değil, Trabzonspor’un geleceği, Türk futbolunun umudu...

Başkan Doğan, Avrupa ve Türkiye başarılarının ardından gençleri ödüllendirmeyi de ihmal etmedi. Tüm masrafları kendi tarafından karşılanarak Bodrum’a moral tatiline gönderilecek olan futbolcular, emeklerinin karşılığını bu güzel jestle alacaklar. Futbolcular tatilden döndükten sonra tatile teknik heyette gidecek... Onlar da Başkan Doğan’ın ayarladığı özel bir otelde dinlenip sezonun yorgunluğunu atacaklar.

Hem Başkan Ertuğrul Doğan hem de yönetici Ali Beyazlı, bu süreçte hiçbir zaman "önce biz" demedi. Ellerindeki tüm imkânları gençlerin başarısı için seferber ettiler. Ortaya çıkan tablo ise ortada: Avrupa ikinciliği, Türkiye şampiyonluğu ve geleceğe umutla bakan bir jenerasyon...

Trabzonspor’un bu genç yıldızları ve onlara kol kanat geren yürekli yöneticileri, Türk futbolunun nasıl ayağa kalkacağını hepimize gösterdi. Onları yürekten alkışlıyoruz.

DEVRİM NEDİR?

Bugün, Türk futbol tarihindeki Anadolu devriminin, ilk şampiyonluğumuzun günü. Anadolu devrimi dedik, iyi de Anadolu ne yana düşer, devrim nedir? Yıl, 1973. Cumhurbaşkanlığı Kupası Şampiyonu Fenerbahçe… Dönemin Milliyet gazetesi, şu manşetle çıkar: Cumhurbaşkanlığı Kupası da Fenerbahçe’nin. Yıl 1974, bu kez şampiyon Beşiktaş. Yıl 1975, Beşiktaş’ı finalde yenen Fenerbahçe tekrar Cumhurbaşkanlığı Kupası Şampiyonu olur. Dönemin Milliyet gazetesinin manşeti yine aynı: Cumhurbaşkanlığı Kupası da Fenerbahçe’nin. Haberde şu detay verilir:

Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın kaptanları Ziya ve Sanlı’yı tebrik edip kupayı Ziya’ya vermeden önce şöyle der: “Ben de Fenerbahçeliyim. Moda’da otururdum. Reisicumhur olarak, Fenerbahçeli olarak seni tebrik ederim.” Yıl, 1976. Cumhurbaşkanlığı Kupası Şampiyonu Trabzonspor. Yıl, 1977. Cumhurbaşkanlığı Kupası Şampiyonu Trabzonspor. Yıl, 1978. Cumhurbaşkanlığı Kupası Şampiyonu Trabzonspor. Yıl, 1979. Şampiyon yine Trabzonspor olur. Seremoniye gelen Trabzonspor takımını karşılayan Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün ağzından bu kez şu cümleler dökülür: “Yine mi siz geldiniz!” * Gün gelir, Trabzonspor nedir diye sorarlarsa… Çağırıldığında her yere giden Anadolu’nun ağabeyi, çağırılmadığında ise herkesi yenen kupa beyi dersiniz. Devrim, budur. (Konuk Yazar Sertaç HELLAÇ)

BOZTEPE’DE YANKILANAN BİR YÜREK VOLKAN KONAK’A VEDA

Bazı sesler vardır ki bir milleti anlatır… Dağların serinliğini, Karadeniz’in hırçınlığını, bir annenin yüreğindeki özlemi, bir gurbetçinin gözlerindeki nemi dile getirir. Volkan Konak, o seslerden biriydi. Yalnızca bir sanatçı değil, bir gönül adamı, bir halk ozanıydı. Ne yazık ki sahnede, türkülerini söylerken, sevdiğiyle yani halkıyla buluşmuşken, kalbini o sevgiye bırakarak aramızdan ayrıldı.

17 Mayıs günü Ortahisar Belediyesi tarafından düzenlenen anma konseri, onun anısına yakışır bir gecede bizleri bir araya getirdi. Boztepe’nin eteklerinde, yürüyüş terasında Karadeniz rüzgârıyla harmanlanmış bir sevda gecesiydi bu. Gökyüzüne uzanan eller, gözlerden süzülen yaşlar ve türkülerle çarpan yürekler vardı.

Ortahisar Belediye Başkanı Ahmet Kaya’nın desteğiyle, uzun yıllardır kültür sanat alanında emek veren ve adeta Ortahisar’ın kültürel belleğini oluşturan Saadettin Önsel’in önderliğinde organize edilen bu anlamlı etkinlik, sadece bir anma değil, aynı zamanda bir vefa gecesiydi. Her detayında ince bir sevgi ve saygı vardı.

Volkan Konak’ın kıymetli ailesi de bu anlamlı gecede yerini aldı. Onların gözlerinde hem bir gurur hem de tarifsiz bir hüzün vardı. Konuk sanatçılar, Volkan Konak’ın ölümsüz eserlerini seslendirirken Boztepe’den yükselen her türkü, sanki yıldızlara karıştı. Her nota, onun yüreğinden süzülüp halkına armağan ettiği o eşsiz ezgilerin yankısıydı.

Saadettin Önsel’in kültür hayatımıza kattığı değerler tartışılmaz. Onun dokunuşuyla her etkinlik bir anlam kazanıyor. Ve bu anma gecesi, Volkan Konak’ın müziğine, mücadelesine, halkına olan sevdasına ne kadar sahip çıktığımızı bir kez daha gösterdi.

Volkan Konak gitti ama türkülerini bizlere emanet etti. O artık her Karadeniz rüzgârında, her dağ yamacında yankılanan bir sestir. Boztepe’de başlayan bu anma, aslında yüreklerde hiç bitmeyecek bir konserin ilk notasıydı.

Nur içinde yat Volkan Konak… Türküler hep seninle yankılanacak.

ZİYA BEYİN TOPRAK KOKUSUNDA BÜYÜYEN NESİLDİK

Bir kentin hafızası sadece taş binalardan, asfalt yollardan ibaret değildir. O kent, sokaklarında yankılanan çocuk sesleriyle, terle karışık toprak kokusuyla, top sesine karışan tezahüratlarla anlam kazanır. İşte Trabzon’un tam kalbinde atan öyle bir yerdir Ziya Bey Sahası. Küçücük ama bir o kadar büyük… Mütevazı ama ruhu devasa…

Trabzonspor’un kök saldığı, nice yeteneğin yeşerdiği bir futbol mabediydi Ziya Bey. Bugün adını duyunca bile gözleri buğulananların, orada çalım atan, forma hayali kuran çocukların sahasıydı. Altın Kolye turnuvalarında nefeslerin tutulduğu, boş zamanlarında 7’den 70’e herkesin bir şekilde topun peşinden koştuğu, mahalle kültürünün futbolla birleştiği bir yaşam alanıydı. Sahadan çok daha fazlasıydı; bir hafıza, bir kimlik, bir aidiyet duygusuydu.

Her mahallenin çocukları kendi takım formalarını elde dikti, o toprakta top oynarken hayal kurdu. Belki profesyonel olamadılar ama Ziya Bey’de büyüdüler, orada insan oldular. Futbolun sadece gol atmaktan ibaret olmadığını, dayanışmayı, takım olmayı, kaybetmenin asaletini, kazanmanın tevazusunu orada öğrendiler. Belki bugün isimlerini ezbere bildiğimiz yıldızlar da ilk paslarını o sahada verdi. Ama artık o sahaya ne bir pas atılabiliyor ne de bir çocuk kahkahası karışıyor Trabzon’un rüzgârına…

Sonra Yavuz selim sahası ve Hüseyin Avni Aker gitti. Şehirle iç içe bir başka kutsal mabetlerimizdi. Sadece futbol değil; coşkunun, isyanın, sevdanın çığlıkları buralardan yükselirdi. Maraton tribününden fırlayan bir tezahürat, belki de tüm şehri ayağa kaldırırdı. Şimdi bakıyoruz, bomboş bir alana. Yıkılmış bir tarihe. Kendi geçmişimize…

Ziya Bey yıkılırken, hepimiz bir yanımızdan eksildik aslında. O tozlu saha bir sahadan daha fazlasıydı. O sahada hayallerimizi büyüttük. Dozerler o hayallerin üzerinden geçerken biz sadece izledik. Kimi başını çevirdi, kimi sessiz kaldı. Oysa haykırmalıydık. Belki bir fotoğrafa sığınıyoruz şimdi ama geçmişin sesini hâlâ duyuyoruz. O sesi susturmak isteyenlere inat.

Bugün "neden eskisi gibi değiliz?" diye soranlara, cevabımız Ziya Bey'dir. Yavuz Selimdir. Hüseyin Avni Aker’dir. Köklerimiz söküldü, bizden biz oluşumuz alındı. Başarı sadece skorla ölçülmez. Ruhla, aidiyetle, geçmişle beslenir. Şimdi biz neye tutunacağız? Bir saha yıkılınca sadece beton değil, hafızalar da yerle bir olur. Bu şehrin gençliği şimdi nerede top oynuyor, nerede hayal kuruyor, nerede takım oluyor? Biz Ziya Bey’in toprak kokusunda büyüyen bir nesildik. Şimdi, o kokuyu sadece rüzgârda arıyoruz.