Bu yıl da Cenazelerimizi öksüz uğurluyoruz. Ramazan Bayramı zorunlu olarak öksüz ve hüzün ile geçecek. Yakınlarımızın kabirlerini de ziyaret edemeyeceğiz. Bu bağlamda köylerinde yaşamakta olanlar şanslı oldu. Ne desek boşuna. Cehalet, ev bacalarına tutunmuş is katranlarından daha inatçı yapışmış beyinlere. 

Malum, H.Rahmi Gürpınar’ın romanları cehalete dair eleştirilerle sırılsıklam, buram buram mizah kokar. İlk romanı “Ayna” 1889’da “Şık” adıyla basıldı.  Yapıtta gösteriş düşkünü, alafrangalığa tutkun olan, Şatırzâde Şöhret Bey’in (Namı diğer Madam Potiş) sonu hüsranla biten yaşamı anlatılmıştır. O, giyim kuşamından, aksesuarlarına kadar bir Frenkli görünüşüne sahip olmak adına bayağı gayret gösterir. Bir gün bir sokak çıkışı öncesi giyim-kuşamını kontrol için aynanın karşısına geçer. Giyiminin magazin dergisinde gördüklerine uygunluğunu bir kez daha teyit ettikten sonra Drol adlı köpeği ile Beyoğlu’na doğru yola çıkarlar. Köpek eğitilmemiş olduğundan bazen Madam Potiş köpeğini çeker, bazen de köpek gelip geçenlere, lokantalara saldırdığından Madam Potiş’i peşinden çeker. Hava atayım derken rezil rüsvay olur.

Twiter da yer alan bir haberde akvaryum kavanoza yerleştirdiği süs balığını kavanozuyla alarak sokağa fırlayan bir insanın hayvanımı gezdiriyorum şeklinde savunma psikozu içerisinde olması durumunda bu tip bir insandan nasıl ciddi bir refleks beklersiniz? Halbuki insanın mutluluğunu sağlayacak olan geleceğe dair olumlu umutlarıdır. İyi de atalarımız “perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” de derler.

Öyle ya da böyle, bir şeyler yapılmaya çalışılıyor. Sonuç mu? Allah bilir. Dileğimiz olumlu bir sonuca en kısa bir zamanda ulaşmak. Başarabilecek miyiz? “Evet” demeye mecburuz, zira başka çıkar yolumuz yok. Bu kara günler geçmesine kesin geçecek, ancak ağır bir tahribat yaparak, yıpratarak geçecek. Bu nedenle geleceğe dair umutlarımızı her günkünden daha diri tutmalıyız. Sokakları yaşam unsuru görerek serdengeçti davranışlarda bulunan birtakım sorumsuzlar artık utanın, hayanız olsun.

Çekya ‘da dünden itibaren serbest yaşama geçildi, Slovenya’da olumlu bir sona ulaşılarak temiz ülke unvanını alan ilk ülke oldu. Avusturya da serbest yaşama geçen ülkelerdeki yerini aldı. Demek ki istendiğinde olabiliyormuş. Sıkıntı var, ancak çaresiz değiliz. Her şeyi vazgeçtik kendimizi korumak için birilerinin üzerimizde baskı kurması mı gerekiyor? Her zaman üzerinde durduğumuz bir gerçeklik var ki, eğitim belli bir düzeye getirilemediği sürece problemlerin çözümünde daha geç ve zor sonuç alınıyor.