Yeni bir eğitim-öğretim yılına adım atarken yalnızca ders kitaplarının kapaklarını değil; aynı zamanda çocuklarımızın birbirlerine, öğretmenlerine ve topluma karşı geliştirecekleri bakış açısını da açıyoruz. Çocuklarımıza yalnızca matematik formüllerini, tarihsel bilgileri ya da fen deneylerini öğretmekle kalmıyor; aynı zamanda yaşamın en önemli değerlerini de aktarıyoruz. Çünkü okul yalnızca bilgi yuvası değil, aynı zamanda sosyal ilişkilerin öğrenildiği ilk büyük sahnedir.
Çocuklarımız bu sahnede bazen başrol oyuncusu, bazen yan karakter, bazen de izleyici olacak. Ancak hangi rolde olursa olsun, onların temel kazanımı; başkalarını küçümsemeden ve empatiyi yitirmeden yaşamayı öğrenmek olmalıdır.
********
Bir çocuğun diğerini “markalı çantası yok”, “daha başarısız”, “farklı görünüyor” gibi nedenlerle küçümsemesi yalnızca o anı zehirlemez, karşısındaki çocuğun kalbinde yıllar boyu sürecek bir kırgınlık bırakabilir. Bugün küçük bir alay konusu olan çocuk; yarın özgüveni zedelenmiş, kendini ifade etmekte zorlanan bir birey hâline gelebilir. Daha da önemlisi küçümseyen çocuk da aslında kendi içinde üstünlük kurma ihtiyacı duyarak sağlıksız bir benlik algısı geliştirir.
Toplum olarak unutmamamız gereken en temel değer, herkesin eşit onura sahip olduğudur. Çocuğun ayakkabısının yeni ya da eski olması, ailesinin ekonomik durumu, ders başarısı ya da fiziksel özellikleri onun değerini asla belirlemez. Bu anlayışı çocuklarımıza kazandırmak, onları güçlü bireyler yapmanın en etkili yoludur.
********
Bir çocuğun okulda kurduğu olumlu ilişkiler ders başarısından çok daha kalıcı bir etki bırakır. Çünkü sosyal bağlar güven duygusunu pekiştirir, aidiyet hissini güçlendirir ve okul ortamını bir “zorunluluk” değil, bir “mutluluk” alanına dönüştürür. Birbirini destekleyen, farklılıkları zenginlik olarak gören çocuklar; geleceğin hoşgörülü ve bilinçli yetişkinleri olacaktır.
Bu nedenle, çocuklarımızın okul arkadaşlarını yalnızca “oyunda rakip” değil, “hayatta yol arkadaşı” olarak görmelerini sağlamalıyız. Bir çocuğun bir diğerine yardım eli uzatması, ona kitaplarını toplarken destek olması ya da düştüğünde kaldırması, derslerde alınan notlardan çok daha kıymetli hayat dersleridir.
********
Elbette bu noktada en önemli görev, ailelere düşüyor. Çocuk, evde ne görüyorsa onu taklit eder. Eğer anne-baba günlük yaşamda başkalarını küçümsemek yerine saygı gösteriyor, farklılıklara karşı hoşgörülü davranıyor ve “biz” bilinciyle hareket ediyorsa çocuk da bunu okul yaşamına taşır. Velilerin çocuklarına sık sık şu telkinlerde bulunması gerekir:
- “Arkadaşının eksiğini görmek yerine, artısını gör.”
- “Onun senin gibi olmaması, kötü olduğu anlamına gelmez.”
- “Birini üzmek, seni büyütmez; aksine küçültür.”
- “Herkesin kalbinde seninki kadar değerli bir dünya var.”
Çocuklara yalnızca akademik başarı hedefi koymak yerine; iyi insan, iyi arkadaş ve iyi bir vatandaş olmayı da öğretmeliyiz. Çünkü sınavlar geçer, notlar unutulur; ama bir çocuğun kalbine dokunmak, bir dostluk kurmak, birine değer vermek ömür boyu hatırlanır.
********
Okullar açılırken bizlere düşen en büyük görev, çocuklarımızın zihinlerini bilgiyle, yüreklerini ise sevgi ve saygıyla donatmaktır. Onlara başkalarını küçümsemenin değil; değer vermenin, dışlamanın değil; kucaklamanın, rekabetin değil; dayanışmanın önemini anlatmalıyız.
Unutmayalım: Çocuklarımızın gelecekte kuracakları toplum, bugün okulda öğrendikleri değerlerin üzerine inşa edilecektir. Ve biz ne kadar erken başlarsak yarının dünyası o kadar güvenli, huzurlu ve adil olacaktır.