Rusya ile Ukrayna arasında üç yılı aşkın süredir devam eden savaş, sadece bu iki ülkenin değil, tüm dünyanın geleceğini derinden etkileyen bir kriz haline gelmiştir.

On binlerce insanın hayatını kaybettiği, milyonlarca insanın evlerinden olduğu ve küresel ekonomi üzerinde derin yaralar açan bu savaşın sona ermesi için sürdürülen diplomatik çabalar arasında en dikkat çeken ve sonuç odaklı girişimlerden biri, Türkiye Cumhuriyeti'nin liderliğinde yürütülmektedir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararlı ve dengeli diplomasi anlayışı, Türkiye’yi yalnızca bölgesel bir güç değil, küresel barışın mimarlarından biri haline getirmiştir.

Bu bağlamda İstanbul’da düzenlenecek olan tarihi barış zirvesi, sadece Rusya ile Ukrayna arasında bir ateşkesi değil; aynı zamanda dünya barışının yeniden tesisi için de güçlü bir sembol olacaktır.

Türkiye'nin barıştaki stratejik misyonu önemlidir.

Türkiye, savaşın başladığı ilk günden bu yana taraflar arasında dengeli, samimi ve yapıcı bir diplomasi yürütmüş, hem Rusya hem de Ukrayna ile olan temaslarını kesintisiz sürdürmüştür.

Bu süreçte,

Tahıl koridoru anlaşması,

Esir değişimleri,

İnsani yardımların ulaştırılması,

Doğrudan liderler arası görüşmelerin organize edilmesi gibi kritik diplomatik hamleler, Türkiye’nin savaşın gölgesinde bile barış adına nasıl aktif bir rol oynadığını göstermiştir.

İstanbul zirvesi barışın başkenti olacaktır.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ateşkes çağrısı ve Ukrayna lideri Zelenski’nin bu çağrıya İstanbul’da yanıt verme hazırlığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllardır süren diplomatik ısrarının ve güven verici liderliğinin somut bir sonucudur.

Bu tarihi zirveye, ABD Başkanı Donald Trump’ın da katılabileceğini açıklaması, zirvenin sadece ikili bir barış görüşmesi olmadığını; küresel barışın kalbinin İstanbul’da atacağını göstermektedir.

Türkiye bu zirvede sadece ev sahibi değil, aktif bir garantör ve barış mimarı olarak yer alacaktır.

Zirve, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinin diplomatik sahadaki en somut tezahürlerinden biri olacak ve Türkiye’nin Atatürk’ten bugüne taşıdığı barışçı kimliğini bir kez daha tüm dünyaya ilan edecektir.

İstanbul Zirvesi’nin başarıyla sonuçlanması halinde, Türkiye’nin rolü sadece bu savaşın değil, gelecekteki krizlerin çözümünde de referans model haline gelecektir.

Bu zirve ile Türkiye barışçıl diplomasiye dayalı çok kutuplu dünya düzeninde kilit aktör olacaktır.

Doğu ile Batı arasında güvenilir köprü olduğunu bir kez daha gösterecektir.

Savaş yorgunu halklar için umut kapısı olacaktır.

Uluslararası hukuk ve barış temelinde yeni bir diplomasinin öncüsü, olarak küresel sistemdeki yerini daha da pekiştirecektir.

Sonuç olarak tüm Dünya Türkiye’nin liderliğini hayranlıkla izliyor.

Yarın gerçekleştirilecek olan bu tarihi zirve, sadece iki ülke arasında bir ateşkesin değil, küresel barış vizyonunun da sınandığı bir dönüm noktasıdır.

Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dirayetli liderliğinde, sadece kendi çıkarlarını değil, insanlığın ortak vicdanını temsil etmektedir.

Dünya, savaşın karanlığında Türkiye’nin ışığını daha net görüyor artık.

Türkiye, “barışın dili” olmaya devam ettikçe, sadece bölgesel krizleri değil, küresel trajedileri de sonlandırma gücüne sahip bir ülke olarak tarih sahnesinde yükselmektedir.

İstanbul'daki bu zirve, savaşın bitmesi ve yeni bir barış yüzyılının başlaması için bir milat olacaktır.

Türkiye bu süreçte sadece arabulucu değil, geleceğin de barış mimarı olacaktır.