Yazan: Birsen Kafası Karışık. Bir ev düşünün… Kendi kendine ışıkları yakıyor, kahvenizi demliyor, kapıyı kimseye sormadan açmıyor. Sizinse tek göreviniz var: Ev halkına ayak uydurmak. Yani tost makinesine “sen haklısın” demek, süpürgeye gönül almak ve buzdolabına “bir daha çikolata yemeyeceğim” diye yemin etmek.
Evet sevgili okurlar, teknoloji bizi konfor değil, kompleks sahibi yaptı.
Geçen gün televizyona “kanalı değiştir” dedim. “Ne izlemek istediğini önce kendin bil” dedi. Hayatımda ilk kez bir elektronik alet beni kişisel farkındalığa zorladı. Sonra buzdolabını açtım, içinden uyarı sesi geldi: “Diyetini bozdun. Seni ilgili sağlık kuruluşlarına yönlendiriyorum.” Alt kısımdan domates atarak susturmaya çalıştım ama o da beni kamerayla kaydetmiş.
Üstelik evdeki cihazlar birbiriyle konuşuyor. Fırın mikrodalgaya trip atmış geçenlerde. “Sen ısıtıyorsun, ben pişiriyorum ama takdiri hep sen alıyorsun!” diye. Robot süpürge ise dün gece kendi kendine çalıştıktan sonra günlüğüne şunu yazyazmış: "Evi yine ben temizledim. "
Akıllı kapı zili desen ayrı dünya. Gelen komşuya “Evdeyiz ama seni almak istemiyoruz” deyip geri yolladı. Kapı zili resmen karakter sahibi, artık kimleri sevip sevmediğine kendi karar veriyor. Yakında beni de içeri almazsa şaşırmam.
Evdeki tüm cihazlar güncelleniyor ama ben "gün içinde bir ara ararım" sözümle 1995 model insanım. Bu kadar zekânın içinde kendimi köşe yazarı değil, apartmanın alt katındaki unutulmuş yönlendirici ( Rauter) gibi hissediyorum.
Evler akıllı olabilir ama ben hâlâ fişi çekerek sorun çözen jenerasyondanım. Teknolojinin geldiği noktaya saygım sonsuz, ama bazen prizden çekip “bir sakin ol” demek gerekiyor.